ylgzn tarafından yazılmış tüm yazılar

2016 yılında kendi karavanımızı yaptık. 2017 yılından itibaren de tam zamanlı olarak karavanda yaşıyoruz. Karavanın yapım aşamalarını ve gezdiğimiz yerleri konuya ilgi duyan insanlarla paylaşmak için yolgezen.net blog sayfasını oluşturduk. Herkesin hayallerine ulaşması dileğiyle. ylgzn

Göbeklitepe (Şanlıurfa)

Bu bölgeye gelirseniz, tarihin sıfır noktası olarak kabul edilen bu alanı mutlaka ziyaret edin. Göbeklitepe’nin önemi, daha önce insanlığın gelişimi için oluşturulan, büyük dini yapıların ve inanç siteminin, ancak tarım çağı ile olabileceği. Çünkü büyük organizasyonların ve planlamaların ancak düzenli gıda ihtiyacının karşılanabileceği bir sistemin, avcı toplayıcı toplumların yapamayacağı yönündeki inancı yıkması olmuş. Yani bir bakıma, bugün yaşadığımız karmaşanın başlangıcı. Göbeklitepe kast sisteminin ve ayrıcalıklı zümrenin ilk şekillenmeye başladığı yer. Göbeklitepe’de bulunan yapılar T şeklinde sütunların üzerine, farklı hayvan motifleri işlenerek daire şeklinde sıralanması ile oluşturulmuş. Farklı bir çok alanda kazı çalışmaları devam etmekle beraber, ziyarete açılan bölüm, üzeri korumaya alınarak, etrafında yürüyüş platformu oluşturulmuş bir bölge. Ören yerine geldiğinizde, aracınızı park alanına bırakıyorsunuz. Ziyaretçi merkezini gezdikten sonra, servis araçları ile kazı alanına gidiyorsunuz, biz dönüşte servise binmeyip yürüdük. Açık, ağaçsız bir alanda, 10dk lık bir yürüyüş ama yazın zor olabilir.

 

Tepelerin arasında kıvrılarak gelen yol servis yolu. Dönüşte bu yolu yürüdük.

 

Kayaların üzerinde oyulmuş şekiller var.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tilki.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Muhtemelen ördek veya kaz.

 

Göbeklitepe’nin göbeği.

 

 

 

 

Soldaki tilki, sağdaki kertenkele veya ejderha. Altta da domuzcuk var.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu alanın içinde, kazı sırasında çıkarılan bütün malzeme var. Hepsi tasnif edilip elden geçirelecek.

 

Bu alan ziyarete açılmamış, hala kazılar devam ediyor.

Göbeklitepe’de büyük sanatsal yapılar veya muhteşem heykeller beklemeyin. Burası, insanlık tarihinin gelişimine ışık tutan özel bir yer. Göbeklitepe’den çıkan bazı buluntular Şanlıurfa Müzesi’nde,  olayı tam canlandırabilmeniz için, iki yeri de gezmenizde yarar var.

Sevgiler…

Şanlıurfa

Halfeti’den sonra Birecik’te kelaynaklar için kısa bir mola verdik. 1977 yıllında 2 erişkin ve 9 yavrunun doğadan yakalanması ile Birecik’te kurulan Kelaynak İstasyonu bu konuda başarılı olmuş. İstasyon şu anda 300’ün üzerinde Kelaynağa ev sahipliği yapıyor. Şanlıurfa’ya geldik. Müzenin önünde kocaman bir otopark var. Belediye, kapının girişinde büyük bir alanı karavancılar için ayırmış (tabi yoğun zamanda önce gelen yeri kapar :) ). Bu gezide müzelere en yakın park ettiğimiz yer burası oldu. Müzelerden önce Balıklıgöl’ü görmeye gittik. Hafta sonu olduğu için her yer ana baba günü, değil balıkları görmek gölü göremiyorsun :) Şanlıurfa bu gezide gördüğümüz her yerden daha kalabalık ve yoğun. Ama Müzenin etrafında oyalanacak çok yer var, Kızılkoyun Nekropolü bu noktalardan biri. Antik Yunan mezarlığı kimsenin ilgisini pek çekmiyor olacak ki, en tenha yerlerden biri burası. Müze ise çok güzel düzenlenmiş, harika ışıklandırılmış. Ayrıca, Haleplibahçe Mozaik Müzesi de görülmesi gereken bir yer (bu sene o kadar çok mozaik gördük ki artık rüyalarıma giriyor :) ). Hafta sonu kalabalığı geçince (ama yine kalabalık) Balıklıgölü ve Ayn Zeliha Parkını gezdik. Kaleyi gezme hayalimiz ise suya düştü. Kale restorasyon çalışması nedeniyle ziyarete kapalı. Keşke tepeye çıkma şansımız olsaydı da, aşağıdan bile görülen iki dev sütunu yakından görebilseydik :(

Kelaynaklar göç mevsimi harici serbest dolaşıyorlar. Yuvaları yamaçlarda kayalara monte edilmiş tahta kutular. Gün içinde dolaşıp etrafta yemleniyorlar. Sonra yuvalarına geri dönüyorlar.

 

 

Yeterince beslenemezlerse diye yuva bölgesinde de yemleme yapılıyor.

 

Nizami park.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tavus kuşu kabartması.

 

Haleplibahçe’den Kızılkoyun Nekropolünün uzaktan görüntüsü.

 

Şanlıurfa Müzesi

 

Urfa heykeli.

 

 

 

Domuzcuk ve arkadaşları.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Karahantepe’de bulunan bu heykelin ismi; sırtında leopar taşıyan insan, ama leoparın yüzündeki mutlu ifadeye bakılırsa durum başka :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Göbeklitepe‘de bulunan “T” şekilli taşların kopyaları ile oluşturulmuş. Asılları Göbeklitepe’de

 

 

 

 

 

Havuç benzeri yapıda pişmiş topraktan bu çiviler ile duvar süsleri yapılıyormuş.

 

Yapılmışı burada :)

 

 

 

 

 

 

Bütün gün tepende böyle sallanan bir şeyle oturup çalışmak sinir bozucu olmalı.

 

 

 

 

 

 

Sol üstteki obje bronz araba.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Üzgün Psykbe kabartması, bir sonraki kabartmada Psykbe üzgün değil. Eros üzüntüyü giderme konusunda başarılı olmuş anlaşılan.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Cam fırını

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Müzenin yan koridoru. Buradan Mozaik müzesine geçiş var.

 

Kızılkoyun Nekropolisi.

 

 

 

Mozaik müzesi, tek büyük bir salon.

 

 

 

Duvarlarda bulunan mozaikler gerçek değil.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İki müze arasında kalan alana, Şanlıurfa’da Neolitik çağdan bu yana kullanılan bazı yapıların örneklerini yapmışlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Balıklıgöl.

 

Ayn-i Zeliha Gölü.

 

Balık :)

 

En tenha hali bu.

 

 

 

 

 

 

 

 

Sütunlar uzaktan görünüyor, ama yanına çıkamadık.

 

 

 

 

Yeme içme hep bildiğiniz gibi, her şey kebaba dönmüş ama biz Belediyenin işlettiği bir mekanda farklı tatlar bulmayı başardık. Burada sabit bir menü yok ve yemekler erkenden bitiyor. Bir başka güzel alışkanlıkta mahalle arasındaki fırınlardan pide almaya giderken, yanınızda bir kaç biber götürüp onları da hemen fırında közletmeniz. Sabah kahvaltısında sıcak pide ve közlenmiş biber :) Ama bir uyarı, biberi alırken acısını tatlısını sorun, sonra sabah, sabah gözünüzden alev çıkmasın. Müze gezmeyi veya yemek yemeyi seviyorsanız bir uğrayın pişman olmazsınız :)

 

Pafi’nin mahsun mahsun baktığı tabak “borani” Ayran bakır kapta içinde küçük bir kepçeyle servis ediliyor. Ayranın yanındaki tabakta bulunan yuvarlak lahmacun benzeri şey “ağzı açık” onun yanındaki bohça gibi olan “ağzı yumuk” içli köfteyi zaten biliyorsunuz açık renk ev poğaçasına benzeyen ise “semsek”

 

 

İstanbul porsiyonlarına alışmışız, 6 lahmacunu 2 öğünde ancak bitirdik. Yanında gelen yeşillikler sofraya sığmadı :)

Sevgiler…

Halfeti (Şanlıurfa)

Fırat nehri, Gaziantep ile Şanlıurfa illerinin sınırını oluşturuyor. Zeugma’dan ayrılıp yola devam edince, önce solumuzda Birecik barajının su bendini görüyoruz. Bendin ardında büyük bir kısmı sular altında kalan Eski Halfeti ve köyleri var. Yolculuğun büyük kısmı, çorak arazilerin içinde binbir emekle oluşturulmuş, fıstıklık ve zeytinlikler arasında geçiyor. Ağaçları ekmek için kayaların içine büyük kırıcılar ile delik açıp, toprak dolduruyorlar ve buralara fidanları ekiyorlar.

Halfeti, suyun kenarında ve buraya dik bir yoldan döne döne inmeniz gerekiyor. Aşağıda otoparklar var. Araç park etmek en azından bu mevsimde sorun değil. Aracı park ettikten sonra, tekne turu ile batık köyleri ve Rumkale’yi kapsayan yaklaşık 2 saatlik bir gezi yapmanız şart. Tekneler 50-100 kişi alacak, büyük tekneler ve en az 20 kişi ile kalkıyorlar. Ama kalabalıktan hoşlanmam diyorsanız özel tekne de kiralayabilirsiniz. Geri dönüşte, dubalar üzerinde bulunan lokantalar, kebap ve balık ağırlıklı menüleri ile hizmete hazırlar. Bu menüler size hitap etmiyorsa, gözleme türleri servis eden küçük işletmelerde var. Halfeti’nin meşhur siyah gülünü de görme şansımız oldu. Ama daha tam açmasına 2 hafta olduğu için koklayamadık.

 

 

 

Halfeti’ye tepeden bakış.

 

 

 

 

Gündüz.

 

Gece.

 

Gece takipçim, Karavandan çıkınca peşime takıldı. Halfeti’yi dolaştık, sonra karavana kadar bana eşlik etti.

 

 

Sarı ışığn altında, suyun içinde yosun parçası gibi duran nesne, Şabut balığı.

 

 

 

Gece ve Gündüz fotoğrafı arasında büyük bir fark var. (Gece ve Gündüz olması dışında)

 

 

 

Tekne turuna çıktık.

 

Pafi’den; karavanla dolaştığımız yetmiyor, bir de tekne turu çıktı bakışı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Rum Kale, Halfeti’den kalkan tekneler buraya yanaşmıyor. Daha yakından görmek istiyorsanız, Gaziantep tarafından gitmeniz gerekli.

 

 

 

Savaşan Köyü.

 

Herkes batık camiyi çekme telaşında

 

 

 

 

Çay ve ihtiyaç molası.

 

 

 

 

 

Söğütlerin altında oturup çay içebilirsiniz. Bindiğimiz tekne burada yarım saat mola verdi.

 

 

 

Savaşan Köyün’den ayrılırken tekneyi martılar uğurluyor.

 

 

 

 

Rumkale’ye veda.

 

 

 

Halfeti’ye dönüş, isteyenler tekneden burada inerek kıyı boyunca 1-1,5 km lik bir yürüyüş ile bütün sahili görebiliyor.

 

 

 

 

 

 

 

Altta mağara, üstte beton duvar, yapının sağı taş, solda biriketten ekleme. Bakalım Halfeti ne yönde ilerleyecek.

 

 

 

 

Bizim olduğumuz zaman daha açmaya başlamamışlardı. Gördüklerimizin en açığı bu. İki tane de gül fidanı aldık, bakalım evde rengini tutturabilecekmiyiz :)

 

 

Doğal dokuyu tamamen bozan, tepedeki aykırı oteli her yerden görmeniz mümkün. Sadece içine girince görmüyorsunuz.

 

Birecik barajının yapımı nedeniyle, sular altında kalacak tarihi yapılar ile ilgili yaşanan tartışmaları hala hatırlıyorum. Ama Halfeti’de gördüğümüz garip 7-8 katlı betonarme oteli, ya da tepelere yapılan beton konaklama tesislerini görünce, insan suyun mu yoksa insanın mı daha çok tahribat yaptığını düşünmeden edemiyor. Sanırım, geleceğe dönük plan yapamıyor oluşumuz en büyük sorunumuz.

Sevgiler…

Zeugma (Gaziantep)

Mozaik Müzesi’nde yaşadığımız hayal kırıklığımızı hafifletir umuduyla, Nizip’e bağlı Belkıs Köyü’ne Mozaiklerin bir çoğunun çıkarıldığı yere gitmeye karar verdik. Gaziantep’e yaklaşık 60 km mesafede, Fırat’ın kıyısında bir yer (Eskiden Fırat’ın kıyısındaymış, şimdi Birecik barajının kıyısı olmuş). Aracınızı park ettikten sonra, 1km civarında bir yol yürümeniz gerekiyor. Yol, fıstık ağaçları ile çevrili. Mart ayında bu yolu yürümek keyifli, yazın bu kadar mutlu olacağınızı sanmıyorum. Kazı alanı, küçük bir tepenin yamacında. Üzeri ve çevresi kapatılarak hava ve insan etkisinden korunmuş. Merdivenler ve yürüyüş yolları ile kademeli olarak inşaa edilmiş. Antik evlerin arasında dolaşabiliyorsunuz. Zeugma’yı görmek istemeyen gurup üyeleri ise, otoparkın hemen yanında bulunan hediyelik eşya satışı yapılan yerde kendilerini oyalayabilir veya kafeteryada bir şeyler içerek, zaman geçirebilirler.

 

 

Fırat Nehri (esasında Birecik Barajı) kıyısında bir kısa mola.

 

Rehberimiz dinlendi ve Zeugma turuna hazır.

 

Otoparktan sonra, kıvrıla kıvrıla giden yolda biraz yürüyüşe hazır olun.

 

 

Yolun her iki tarafında Antep fıstğı ağaçları var. Daha çiçek açmamış, temkinli bir ağaç.

 

 

 

Ortada zeminde mozaik var. Herhalde özelliği yok ki, korumaya alınmamış.

 

 

İşte geldik.

 

Dışardan biraz garip görünüyor ama mozaikleri korumak ve zarar vermeden gezmek için çok iyi planlanmış bir yapı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Genel plan, ayrıca her evin önünde daha detaylı bir plan koymuşlar. Giderseniz görürsünüz :)

 

Merdivenler yapıların etrafını çepeçevre dolaşıyor.

 

 

 

 

 

 

Mozaiklere imzasını atmasın diye Pafi kucakta.

 

 

 

 

Orta kısmı kaçakçılar götürmüşler.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Suya girmemek için kendimizi zor tuttuk.

 

Pafi’nin suya girmek konusunda hiç bir talebi yok :)

 

Ufak bir kaçamak, Kızartmalara gömüldük.

 

Çift gökkuşağını bulduk.

Zeugma ziyareti güzel geçti. Gaziantep’e gelirseniz mutlaka uğrayın :)

Sevgiler…

➰ Gaziantep 🖤

Ne bitmez kışmış, baktık 2-3 gün kar, soğuk var şehri gezemeyeceğiz, Alleben göletinde bulunan belediyenin kamp alanına kapağı attık. Bir soğuk, bir soğuk. 5 yıldır yaz-kış bir çok yerde kaldık ama ilk defa karavanın suları dondu, biz sağlamız ama :)

Esasında Alleben karavan kampında ilk çektiğim fotoğraf bu değil. Ama aydınlık bir fotoğraf ile başlayayım dedim. Yağmur çamurdan sonra panel temizliği :)
Hava böyleydi.

 

Kötü hava olunca hapis kaldık, çocuğu oyalamakta bana düştü.

Bir kaç günlük kar tatilinden sonra, şehirde merkezi bir yere taşındık. İlk önce kültür faaliyetlerimizi gerçekleştirdik. Zeugma Müzesi ve Arkeoloji Müzesini gezdik. Dünyanın en büyük ikinci mozaik müzesi olan Zeugma biraz hayal kırıklığı oldu. Hatay müzesinde mozaiklerin sergilenmesinde gösterilen özeni burada göremedik ama sunum yetersiz olsa da, mozaikler muhteşem :) Arkeoloji Müzesini ise çok beğendik. Küçük ama güzel düzenlenmiş bir müzeydi. Burada, gelirken ziyaret ettiğimiz Yesemek Taş ocağı ve Heykel Atölyesi ile ve Tilmen Höyüğü’nden çıkarılan bazı eserleri görmek, hikayenin tamamlanması açısından keyif vericiydi.

Gaziantep Arkeolaji Müzesi. Tilmen Höyük’ten çıkarılan eşyalar.

 

 

 

Ördek figürünün bir parçası.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Koskoca Kommagene Krallığının ismi, çiğköfte markası olsun (hemde etsiz).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Geldik Zeugma Mozaik Müzesine. Keşke ortada bu kadar boşluk bırakıp, masa sandalye koyacaklarına, içeride mozaiklere daha fazla yer ayırsalardı.

 

 

Çingene Kız Mozaği. Bu mozaiği görüp yola devam etmeyin. Burdaki, Çingene Kız asıl Mozaikte nasıl durduğunu göstermek için oluşturulmuş ve baskı. Diğer kısımlar orjinal mozaik.

 

Büyük mozaiğin yanından, karanlık bir koridora giriyorsunuz, her taraf siyah. Yerdeki okları takip edin ve sizden önce girenin de okları takip etmesini umun. Yoksa koridorda karşıdan gelenle kucaklaşıp, Müze gezinizi unutulmaz bir anıya dönüştürebilirsiniz. Koridoru kazasız belasız atlatınca, siyah fon önünde ışıklandırılmış Çingene Kızı göreceksiniz, iyi seyirler :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mozaik müzesinde sadece mozaik yok.

 

 

 

M.S 2.yy ait Savaş tanrısı Mars (Ares) heykeli. Heykelin yüksekliği 1,5 m

 

 

 

 

 

 

Oluyorda nasıl oluyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Müze turlarından sonra sıra, şehir turlarında. Eski şehrin merkezi Kalealtı bölgesi. Neden buraya Kalealtı deniyor derseniz, mahallenin sırtını dayadığı tepede Gaziantep Kalesi var. Bu kaleye mutlaka çıkın. Kalede şehri görebileceğiniz seyir terasları var ama sadece biri açıktı diğerleri güvenlik nedeniyle kapatılmış. Kaleye çıkarken, kalenin içinde bulunan tünellerde şehrin tarihinin canlandırıldığı bir Müzede var.

Gaziantep kalesi.

 

Karavan kampından sonra merkezi olduğu için bu otoparkta kaldık.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Para Müzesi.

 

Müzenin müdavimi.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bakırcılar çarşısı (sadece bakır yok), Almacı pazarı ve bir sürü küçük kapalı han, çarşı bu bölgede. O kadar çok bakılacak yer var ki, bazen acaba buna da girdim mi diye düşünüyorsunuz. Bu gezide baharat ve kebap kokuları size eşlik ediyor :) Eğer zamanınız yoksa ve bir öğün yeme şansınız varsa, kebap yerine, Gaziantep’e ait sulu yemekleri deneyeceğiniz bir yer bulun, kebabı her yerde yersiniz. Birde lahmacun deneyin. Başka şehirlerde yediğinizden en büyük farkı, içinde bol maydanoz ve sarımsak olması. Baharatçılardan sabah kahvaltılarında yemek için toz zahter alabilirsiniz (içinde sadece zahter yok, bir sürü farklı baharat var). Küçük topak halinde, bol tuzlu ve sert bir peyniri var (ben severim ama tansiyon sorununuz varsa bulaşmayın). Son olarak meşhur bir yerde katmer yedik, ama fiyatını baştan sormadığımız için, ödeme aşamasında küçük bir şok yaşadım :)

 

Eski Antep bıçakları kalmamış :(

 

 

 

 

Kuruluklar gerdanlık gibi dizilmiş.

 

Beyran çorbası içtik. Pafi içmedi :)

 

Beyranı acılı istedik. Acı yetmezse diye, bir kase pul biber, o da yetmezse dolmalık acı biber hazırda bekliyor. Çorbayı turistik bir yerde içmedik, gerçek Gaziantep’lilerin nerede içtiğini öğrenmek için halinden yemekten anladığı belli olan birilerine sorduk :)

 

 

Bakırcılar çarşısında sadece bakırcı yok, her türlü dükkan var.

 

 

 

 

Yemenici.

 

 

 

Gaziantep sulu yemekleri. Şiveydiz hayal kırıklığı oldu. İçine taze sarımsak koymamışlar, sadece pırasa ile yapmışlar. Siz yerseniz baştan sorun (sağda yoğurtlu olan tabak).

 

Gezdik dolaştık, yedik içtik, Gaziantep’den keyif aldık (ah o mozaik müzesi yok mu :) )

Yahu yaz geldi bu adam kar falan diyor bizi mi kandırıyor demeyin. 17-25 mart arası Gaziantep’de kaldık :)

Sevgiler….

➰ Yesemek ve Tilmen (Gaziantep) 🖤

Hatay’dan Gaziantep’e gitmek için otoyolu kullanmadık, ara yollardan gidince İslahiye den geçerken 21km mesafede bulunan Yesemek köyüne rotamızı çevirdik. Burası M.Ö. 1375-1335 yıllarında Hitit Kralı 1. Şuppiluma tarafından açılmış bir yer.

Bu atölyeyi faaliyete geçiren Kral Şuppiluma’yı saygıyla anıyoruz.

Yakın Doğunun en büyük taş ocağı ve heykel işleme atölyesi. 110 dönüm araziye yayılmış bu alanda, taslak halinde 300 den fazla heykel bulunmuş ve bir kısmı çıkarılarak sergilemeye alınmış. Ağırlıkları 1 ila 10 ton arasında değişen bu heykel taslakları, binlerce km uzaklıklara gönderiliyor ve gittikleri yerlerde ince işleri yapılarak, heykellere son halleri veriliyormuş. Bölge, M.Ö. VIII. Yüzyılın son çeyreğinde, Asurlularca ele geçirilmiş ve heykel ustaları Asur’a götürüldüğü için atölye kapanmış. Bu nedenle her yerde yarım kalan heykelleri görmek mümkün. Yunan sanatının çekirdeğini oluşturduğu düşünülen bu atölyede, mermer heykellerde görülen o ince işçiliği beklemeyin. Çağının sanatına yön veren bu bölgenin, 30 yılı aşkın süredir korunmasına katkı sunan Ali Bey’in (Ali Çiçek) güzel anlatımı ile gezmek ve akar suyun kenarında, heykelleri seyrederek, çay içmek büyük keyif oldu.

 

Derenin karşısına geçince, Yesemek taş ve heykel atölyesini gezebilirsiniz. Bu yakada kalırsanız çay içebilirsiniz tercih sizin :)

 

 

 

 

Bazı heykellerin ne olduğunu anlamak için fazlaca hayal gücü gerekebilir.

 

Bu heykel eğer bitmiş olsaydı 10 tonluk bir aslan heykeli olacaktı. Alanda bulunan en büyük heykel taslağı bu (şimdilik).

 

 

 

 

Aslan heykeli ve bir küçücük aslancık :)

 

 

 

 

 

Savaş arabası sahnesi, üç parçadan oluşan bu eserin iki parçası bulunabilmiş. Pafi üçüncü parçayı aradı ama oda bulamadı.

 

 

Bu figürlerin Dağ Tanrısı olduğu düşünülüyor.

 

 

 

 

Ayı-İnsan karışımı yaratık heykeli, bir görüşe göre de yüzün aslan yüzü olma ihtimali var.

 

 

 

 

 

 

 

Yaklaşık 110 dönüm araziyi kaplayan bu alanda Sfenksler, kapı aslanları, oturan aslanlar, kanatlı aslanlar, Amanos Dağlarını temsil eden Dağ Tanrısı kabartmaları, savaş sahnesi kabartmaları ve mimari parçalar sergilenmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu kapladığı alan ve yapılan işler nedeniyle, belki de dünyada tek olan böyle bir bölgenin çevresine baraj inşaatı yapmaya başlamak, sanırım bize özgü bir durum. Bu işten geri adım atılmazsa, atölyenin durumu ne olur belli değil.

Alanın karşı yamacında baraj inşaatı için yapılan çalışmalar

 

Ön tarafta zarar görmesin diye özenle üzeri örtülen kazı alanı, arka tarafta barajın su kanalı.

 

Yesemek yolu üzerinde, İslahiye’ye daha yakın konumda Tilmen Höyüğü bulunuyor. M.Ö. 4000 yılında ilk yerleşimin başladığı düşünülüyor. Karasu ırmağının kolları ile çevrelenmiş bu alana, bir köprü ile ulaşılıyor. Dünyada bozulmadan kalmış ender höyüklerden biri. Höyükte kazılar hala devam ediyor. Çıkan eserlerin büyük kısmı Gaziantep Müzesinde sergileniyor. Zamanınız varsa buraya uğramadan yola devam etmeyin. Böylelikle Müzede Tilmen hüyükten çıkan buluntuları gördüğünüzde olayı gözünüzde tam anlamıyla canlandırmanız mümkün olacak.

Tilmen’in en ihtişamlı Hitit şehirlerinden biri olduğu kabul ediliyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Panorama fotoğrafı, görüntülerken cep telefonlarında biraz sorun yaşayabilirsiniz :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sümbül zamanı.

 

 

 

Sevgiler…