Kategori arşivi: Yurt içi Geziler

Karavan ile Türkiye

Zeugma (Gaziantep)

Mozaik Müzesi’nde yaşadığımız hayal kırıklığımızı hafifletir umuduyla, Nizip’e bağlı Belkıs Köyü’ne Mozaiklerin bir çoğunun çıkarıldığı yere gitmeye karar verdik. Gaziantep’e yaklaşık 60 km mesafede, Fırat’ın kıyısında bir yer (Eskiden Fırat’ın kıyısındaymış, şimdi Birecik barajının kıyısı olmuş). Aracınızı park ettikten sonra, 1km civarında bir yol yürümeniz gerekiyor. Yol, fıstık ağaçları ile çevrili. Mart ayında bu yolu yürümek keyifli, yazın bu kadar mutlu olacağınızı sanmıyorum. Kazı alanı, küçük bir tepenin yamacında. Üzeri ve çevresi kapatılarak hava ve insan etkisinden korunmuş. Merdivenler ve yürüyüş yolları ile kademeli olarak inşaa edilmiş. Antik evlerin arasında dolaşabiliyorsunuz. Zeugma’yı görmek istemeyen gurup üyeleri ise, otoparkın hemen yanında bulunan hediyelik eşya satışı yapılan yerde kendilerini oyalayabilir veya kafeteryada bir şeyler içerek, zaman geçirebilirler.

 

 

Fırat Nehri (esasında Birecik Barajı) kıyısında bir kısa mola.

 

Rehberimiz dinlendi ve Zeugma turuna hazır.

 

Otoparktan sonra, kıvrıla kıvrıla giden yolda biraz yürüyüşe hazır olun.

 

 

Yolun her iki tarafında Antep fıstğı ağaçları var. Daha çiçek açmamış, temkinli bir ağaç.

 

 

 

Ortada zeminde mozaik var. Herhalde özelliği yok ki, korumaya alınmamış.

 

 

İşte geldik.

 

Dışardan biraz garip görünüyor ama mozaikleri korumak ve zarar vermeden gezmek için çok iyi planlanmış bir yapı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Genel plan, ayrıca her evin önünde daha detaylı bir plan koymuşlar. Giderseniz görürsünüz :)

 

Merdivenler yapıların etrafını çepeçevre dolaşıyor.

 

 

 

 

 

 

Mozaiklere imzasını atmasın diye Pafi kucakta.

 

 

 

 

Orta kısmı kaçakçılar götürmüşler.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Suya girmemek için kendimizi zor tuttuk.

 

Pafi’nin suya girmek konusunda hiç bir talebi yok :)

 

Ufak bir kaçamak, Kızartmalara gömüldük.

 

Çift gökkuşağını bulduk.

Zeugma ziyareti güzel geçti. Gaziantep’e gelirseniz mutlaka uğrayın :)

Sevgiler…

➰ Gaziantep 🖤

Ne bitmez kışmış, baktık 2-3 gün kar, soğuk var şehri gezemeyeceğiz, Alleben göletinde bulunan belediyenin kamp alanına kapağı attık. Bir soğuk, bir soğuk. 5 yıldır yaz-kış bir çok yerde kaldık ama ilk defa karavanın suları dondu, biz sağlamız ama :)

Esasında Alleben karavan kampında ilk çektiğim fotoğraf bu değil. Ama aydınlık bir fotoğraf ile başlayayım dedim. Yağmur çamurdan sonra panel temizliği :)
Hava böyleydi.

 

Kötü hava olunca hapis kaldık, çocuğu oyalamakta bana düştü.

Bir kaç günlük kar tatilinden sonra, şehirde merkezi bir yere taşındık. İlk önce kültür faaliyetlerimizi gerçekleştirdik. Zeugma Müzesi ve Arkeoloji Müzesini gezdik. Dünyanın en büyük ikinci mozaik müzesi olan Zeugma biraz hayal kırıklığı oldu. Hatay müzesinde mozaiklerin sergilenmesinde gösterilen özeni burada göremedik ama sunum yetersiz olsa da, mozaikler muhteşem :) Arkeoloji Müzesini ise çok beğendik. Küçük ama güzel düzenlenmiş bir müzeydi. Burada, gelirken ziyaret ettiğimiz Yesemek Taş ocağı ve Heykel Atölyesi ile ve Tilmen Höyüğü’nden çıkarılan bazı eserleri görmek, hikayenin tamamlanması açısından keyif vericiydi.

Gaziantep Arkeolaji Müzesi. Tilmen Höyük’ten çıkarılan eşyalar.

 

 

 

Ördek figürünün bir parçası.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Koskoca Kommagene Krallığının ismi, çiğköfte markası olsun (hemde etsiz).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Geldik Zeugma Mozaik Müzesine. Keşke ortada bu kadar boşluk bırakıp, masa sandalye koyacaklarına, içeride mozaiklere daha fazla yer ayırsalardı.

 

 

Çingene Kız Mozaği. Bu mozaiği görüp yola devam etmeyin. Burdaki, Çingene Kız asıl Mozaikte nasıl durduğunu göstermek için oluşturulmuş ve baskı. Diğer kısımlar orjinal mozaik.

 

Büyük mozaiğin yanından, karanlık bir koridora giriyorsunuz, her taraf siyah. Yerdeki okları takip edin ve sizden önce girenin de okları takip etmesini umun. Yoksa koridorda karşıdan gelenle kucaklaşıp, Müze gezinizi unutulmaz bir anıya dönüştürebilirsiniz. Koridoru kazasız belasız atlatınca, siyah fon önünde ışıklandırılmış Çingene Kızı göreceksiniz, iyi seyirler :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mozaik müzesinde sadece mozaik yok.

 

 

 

M.S 2.yy ait Savaş tanrısı Mars (Ares) heykeli. Heykelin yüksekliği 1,5 m

 

 

 

 

 

 

Oluyorda nasıl oluyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Müze turlarından sonra sıra, şehir turlarında. Eski şehrin merkezi Kalealtı bölgesi. Neden buraya Kalealtı deniyor derseniz, mahallenin sırtını dayadığı tepede Gaziantep Kalesi var. Bu kaleye mutlaka çıkın. Kalede şehri görebileceğiniz seyir terasları var ama sadece biri açıktı diğerleri güvenlik nedeniyle kapatılmış. Kaleye çıkarken, kalenin içinde bulunan tünellerde şehrin tarihinin canlandırıldığı bir Müzede var.

Gaziantep kalesi.

 

Karavan kampından sonra merkezi olduğu için bu otoparkta kaldık.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Para Müzesi.

 

Müzenin müdavimi.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bakırcılar çarşısı (sadece bakır yok), Almacı pazarı ve bir sürü küçük kapalı han, çarşı bu bölgede. O kadar çok bakılacak yer var ki, bazen acaba buna da girdim mi diye düşünüyorsunuz. Bu gezide baharat ve kebap kokuları size eşlik ediyor :) Eğer zamanınız yoksa ve bir öğün yeme şansınız varsa, kebap yerine, Gaziantep’e ait sulu yemekleri deneyeceğiniz bir yer bulun, kebabı her yerde yersiniz. Birde lahmacun deneyin. Başka şehirlerde yediğinizden en büyük farkı, içinde bol maydanoz ve sarımsak olması. Baharatçılardan sabah kahvaltılarında yemek için toz zahter alabilirsiniz (içinde sadece zahter yok, bir sürü farklı baharat var). Küçük topak halinde, bol tuzlu ve sert bir peyniri var (ben severim ama tansiyon sorununuz varsa bulaşmayın). Son olarak meşhur bir yerde katmer yedik, ama fiyatını baştan sormadığımız için, ödeme aşamasında küçük bir şok yaşadım :)

 

Eski Antep bıçakları kalmamış :(

 

 

 

 

Kuruluklar gerdanlık gibi dizilmiş.

 

Beyran çorbası içtik. Pafi içmedi :)

 

Beyranı acılı istedik. Acı yetmezse diye, bir kase pul biber, o da yetmezse dolmalık acı biber hazırda bekliyor. Çorbayı turistik bir yerde içmedik, gerçek Gaziantep’lilerin nerede içtiğini öğrenmek için halinden yemekten anladığı belli olan birilerine sorduk :)

 

 

Bakırcılar çarşısında sadece bakırcı yok, her türlü dükkan var.

 

 

 

 

Yemenici.

 

 

 

Gaziantep sulu yemekleri. Şiveydiz hayal kırıklığı oldu. İçine taze sarımsak koymamışlar, sadece pırasa ile yapmışlar. Siz yerseniz baştan sorun (sağda yoğurtlu olan tabak).

 

Gezdik dolaştık, yedik içtik, Gaziantep’den keyif aldık (ah o mozaik müzesi yok mu :) )

Yahu yaz geldi bu adam kar falan diyor bizi mi kandırıyor demeyin. 17-25 mart arası Gaziantep’de kaldık :)

Sevgiler….

➰ Yesemek ve Tilmen (Gaziantep) 🖤

Hatay’dan Gaziantep’e gitmek için otoyolu kullanmadık, ara yollardan gidince İslahiye den geçerken 21km mesafede bulunan Yesemek köyüne rotamızı çevirdik. Burası M.Ö. 1375-1335 yıllarında Hitit Kralı 1. Şuppiluma tarafından açılmış bir yer.

Bu atölyeyi faaliyete geçiren Kral Şuppiluma’yı saygıyla anıyoruz.

Yakın Doğunun en büyük taş ocağı ve heykel işleme atölyesi. 110 dönüm araziye yayılmış bu alanda, taslak halinde 300 den fazla heykel bulunmuş ve bir kısmı çıkarılarak sergilemeye alınmış. Ağırlıkları 1 ila 10 ton arasında değişen bu heykel taslakları, binlerce km uzaklıklara gönderiliyor ve gittikleri yerlerde ince işleri yapılarak, heykellere son halleri veriliyormuş. Bölge, M.Ö. VIII. Yüzyılın son çeyreğinde, Asurlularca ele geçirilmiş ve heykel ustaları Asur’a götürüldüğü için atölye kapanmış. Bu nedenle her yerde yarım kalan heykelleri görmek mümkün. Yunan sanatının çekirdeğini oluşturduğu düşünülen bu atölyede, mermer heykellerde görülen o ince işçiliği beklemeyin. Çağının sanatına yön veren bu bölgenin, 30 yılı aşkın süredir korunmasına katkı sunan Ali Bey’in (Ali Çiçek) güzel anlatımı ile gezmek ve akar suyun kenarında, heykelleri seyrederek, çay içmek büyük keyif oldu.

 

Derenin karşısına geçince, Yesemek taş ve heykel atölyesini gezebilirsiniz. Bu yakada kalırsanız çay içebilirsiniz tercih sizin :)

 

 

 

 

Bazı heykellerin ne olduğunu anlamak için fazlaca hayal gücü gerekebilir.

 

Bu heykel eğer bitmiş olsaydı 10 tonluk bir aslan heykeli olacaktı. Alanda bulunan en büyük heykel taslağı bu (şimdilik).

 

 

 

 

Aslan heykeli ve bir küçücük aslancık :)

 

 

 

 

 

Savaş arabası sahnesi, üç parçadan oluşan bu eserin iki parçası bulunabilmiş. Pafi üçüncü parçayı aradı ama oda bulamadı.

 

 

Bu figürlerin Dağ Tanrısı olduğu düşünülüyor.

 

 

 

 

Ayı-İnsan karışımı yaratık heykeli, bir görüşe göre de yüzün aslan yüzü olma ihtimali var.

 

 

 

 

 

 

 

Yaklaşık 110 dönüm araziyi kaplayan bu alanda Sfenksler, kapı aslanları, oturan aslanlar, kanatlı aslanlar, Amanos Dağlarını temsil eden Dağ Tanrısı kabartmaları, savaş sahnesi kabartmaları ve mimari parçalar sergilenmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu kapladığı alan ve yapılan işler nedeniyle, belki de dünyada tek olan böyle bir bölgenin çevresine baraj inşaatı yapmaya başlamak, sanırım bize özgü bir durum. Bu işten geri adım atılmazsa, atölyenin durumu ne olur belli değil.

Alanın karşı yamacında baraj inşaatı için yapılan çalışmalar

 

Ön tarafta zarar görmesin diye özenle üzeri örtülen kazı alanı, arka tarafta barajın su kanalı.

 

Yesemek yolu üzerinde, İslahiye’ye daha yakın konumda Tilmen Höyüğü bulunuyor. M.Ö. 4000 yılında ilk yerleşimin başladığı düşünülüyor. Karasu ırmağının kolları ile çevrelenmiş bu alana, bir köprü ile ulaşılıyor. Dünyada bozulmadan kalmış ender höyüklerden biri. Höyükte kazılar hala devam ediyor. Çıkan eserlerin büyük kısmı Gaziantep Müzesinde sergileniyor. Zamanınız varsa buraya uğramadan yola devam etmeyin. Böylelikle Müzede Tilmen hüyükten çıkan buluntuları gördüğünüzde olayı gözünüzde tam anlamıyla canlandırmanız mümkün olacak.

Tilmen’in en ihtişamlı Hitit şehirlerinden biri olduğu kabul ediliyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Panorama fotoğrafı, görüntülerken cep telefonlarında biraz sorun yaşayabilirsiniz :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sümbül zamanı.

 

 

 

Sevgiler…

➰ Hatay Arkeoloji Müzesi (Hatay) 🖤

Müzeyi en sona bıraktık. Sadece bu müzeyi görmek için bile Hatay’a gelinir. Merdivenler, koca salonlar, in, çık, gez, gez bitmiyor. Bu yazı haddinden fazla fotoğraf içeriyor. Fotoğrafların müzeyi tanıtmaya yeteceğini düşünmüyorum. Ama burayı görme şansı olmayan bir kaç kişinin merakını bir nebze giderir.

Kral Suppiluliuma’nın heykeli.

 

 

 

Akşama mangal var.

 

 

Bebeklikten itibaren sıkıca bağlanarak, geriye doğru uzatılmış bir insan kafatası. Çok eski çağlardan beri kullanılan yöntemle şekillendirilen kafatası, asaleti vurguluyor ve farklılık yaratıyormuş. Şeyh Höyük kazılarında bulunmuş.

 

Koç başı heykeli (büyük bir şey beklemeyin küçük bir heykelcik)

 

 

Müzede bulunan bazalttan yapılmış heykellerin taslakları, büyük bir ihtimalle Yesemek taş ocağı ve heykel atölyesinde yapılmış.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu hizmetimizi de unutmayın. Bu sayede kimseye ihtiyaç duymadan kendi tercümenizi yapabilirsiniz.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu da Tanrıça, üstteki fotoğraftaki de, acaba hangisinin müridi daha fazla :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Balıkçı mozaiği (balık nerede diye sormayın)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Teleferik hattı kurulurken, tepedeki istasyon inşaatı sırasında bulunan bir mozaik. Elinde kadeh tuttuğu için neşeli iskelet diye anılan bu mozaik yurt dışında da meşhur olmuş.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çok güzel düşünülmüş, harka bir Müze.

 

 

 

Çekim açısı nedeniyle ters oldu.

 

Aşağıya inince, yakından ve düz olarak terar çektim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ölü külü kabı.

 

 

 

Hayranım şu inceliğe, şu güzelliğe, kim bilir kim yaptı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sevgiler…

➰ Hatay Medeniyetler Şehri 🖤

Hatay

Çok merak ettiğimiz ama ne dense bir türlü gidemediğimiz Hatay’a sonunda kavuştuk. Eski şehir, Asi nehri ile Habibi Neccar Dağı arasına kurulmuş. Bu bölgede, hala tarihi yapıları ve bozulmadan kalmış sokakları bulmak mümkün. Asi nehrinin karşı kıyısı, yeni yerleşimler tarafından istila edilmiş durumda. Şehre geldiğimiz ilk iki gün, park edecek yer bulamadığımız için bu yeni kısımda kaldık ama tarihi bölgeye ulaşmak çok zor oldu. Hatay pek te karavancı dostu bir şehir değil (ama insanlar dost canlısı olunca, bir çözüm üretiyorlar). Uzun çarşı, Kurtuluş caddesi ve çevresi, karış karış gezmeniz gereken yerlerden. Bazı yapılar restore edilerek, çok güzel küçük oteller haline getirilmiş.

 

Uzun çarşı girişi. Burası tek bir sokak değil, çok büyük bir alanı kaplıyor, farklı bölümleri var. Gez gez bitmiyor.

 

 

 

Bazı eski binalar güzelce restore edilmiş. Ortadaki binayı kastediyorum. Sağ ve sol taraflar ucube.

 

 

Etrafında saçma sapan yapılar olmadan eski binaları kadraja alamayınca, kapıları çekmeye başladım.

 

 

 

 

 

 

 

Valilik binası.

 

 

 

 

 

Bazı evleri yıkılmasın diye korumaya almışlar. Hem de insanlar için tehlike oluşturmuyor.

 

 

Adalı konağı.

 

 

 

Habib-i Neccar Cami

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlla bir köşeden modern bir hilkat garibesi kadraja girecek. Yakında sadece kapı tokmağı çekeceğim her halde.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Küçük kemerli kapı, Hatay Tabibler Odası’nın girişi.

 

Kiliseler, pandemi nedeniyle ziyaretçilere kapalı.

 

 

 

 

Atatürk parkı.

 

 

Asi Nehri.

 

 

Hatay’da kar yağışına yakalandık. Bu sene kış bir garip geçiyor.

 

Pafi bu işten hiç hoşlanmadı.

 

Dışarı çıkamayınca, karavanın içi bu hale geliyor.

 

Kar yağışından bir gün sonra. Tepeler hala karlı ama şehirde yok.

 

Hatay Şehir Müzesi, Hatay Devlet Meclisi.

 

Hatay Devletinin ilk ve son Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen (1892-1980).

 

Atatürk işlemeli baston.

 

 

 

 

 

 

 

 

Hatay Aromatik Bitkiler Müzesi.

 

 

 

Bölgede toplanan bütün aromatik bitkilerin numuneleri müzede var.

 

Pandemiden önce bazı bitki çaylarının satıldığı bir kafe varmış.Ama şimdi kapalı. Belki siz gittiğinizde tekrar faaliyete geçmiş olur.

 

 

Yüzlerce bitkinin fotoğraflarının bulunduğu panolar var. Ama siz yine de bu panodan görüp bilmediğiniz bir bitkiyi içmeyin :)

 

Bu bölge yeme, içme içinde çok farklı alternatifler sunuyor. Eğer et seviyorsanız kasaplarda hazırlatacağınız tepsi veya kağıt kebabını en yakın fırında pişirterek yiyebilirsiniz (kasaplar sizin adınıza fırına gönderiyorda). Fırın ve kasabın iç içe olduğu, masaya servis yapan yerlerde var. Biz pandemi nedeniyle kapalı yerlerde oturmadık. Sabah fırınlardan Hatay simidi, kaytaz böreği, katıklı ekmek alıp deneyin. Hatay simidinin yanında, küçük bir külahta kimyon ve tuz karışımı veriyorlar, ayranla birlikte yiyorsunuz. Katıklı ekmek ise lahmacun gibi açılmış, üstüne acılı salça veya peynir konulmuş hamur işleri. En iyisi, Hatay yemeklerini yapan bir işletme bulup, acılı, yoğurtlu bütün lezzetleri denemeniz. Tatlı sevenler için öneriler :) künefe, kömbe (içi boş, cevizli, antep fıstıklı ve hurma dolgulu 4 çeşidi var). Mersin de kerebiç yemediyseniz, burada denemenizde yarar var. Biz tatlı sevmeyiz ama yinede ufak porsiyonlar alıp paylaşarak denedik. Kurtuluş caddesinde Tarihi Affan kahvesinde süvari kahvesi içip, haytalı yiyin.

 

 

Hatay simidi. Tabağın içine sığmıyor. Tadını sevdik, giderseniz deneyin.

 

Hatay Unesco Evinde Hatay’a özgü bazı lezzetleri tattık. Yemeklerin tadına önce çatalın ucu ile bakın bazılarının acısı fazla gelebilir.

 

Kağıt veya tepsi kebabı harcı. Biz kağıtta pişirttik. Kaç gram istiyorsanız söylüyorsunuz. İçi hazırlayıp, fırına gönderiyorlar.

 

 

 

 

 

 

Samandağ biberine dikkat. Nerdeyse alev alacak kadar acı.

 

Affan kahvesi. Arka tarafta kış bahçesi var.

 

 

Alüminyumdan yapılmış, değişik tasarımlı kaşıklar. Süvari kahvesi de çay bardağında geliyor.

 

Adamlar duvara açıklamayı yazmışlar. Bu aynı bici bici diyerek gerginlik çıkartmayın, tamam Hatay hoşgörü şehri ama bununda bir sınırı var :)

Eski bölgeyi gezmeyi bitirdiğinizde ise, dünyanın ilk mağara kilisesi olarak kabul edilen, Saint Pierre (Aziz Petrus) kilisesini ziyaret edin. Kilisenin 600-700 metre uzağında bulunan, Cehennem kayıkçısı da görülmesi gereken bir nokta. Kiliseden baktığınızda aşağıda gördüğünüz, sanki konteynerlerin üst üste konması ile yapılmış lego benzeri yapı ise Müze Otel. Otel inşaatı sırasında zeminden çıkan mozaikler açıkta bırakılarak, direkler üzerinde otel inşaa edilmiş. Otelden bağımsız girişi olan (müze kart geçerli) bu alan, tarihi eserlerin korunması ve sergilenmesi için çok güzel bir örnek. Hatay’da neredeyse 10 gün kaldık. Eski sokakları dolaşmak, uzun çarşıda volta atmak çok keyifliydi.

Saint Pierre Kilisesi.

 

 

 

 

Kilsenin içinde bazı mozaikler var ama çok hırpalanmış.

 

 

 

 

Kilise, bir mağaranın önüne duvar örülerek yapılmış.

 

 

 

 

 

Saint Pierre’den gün batımı

 

 

Güneş panellerini kontrol ediyoruz.

 

Kharon (cehennem kayıkçısı) Kharon kabarması, başı bir örtü ile kapatılmış, 4 metreye 1.5 metre boyutlarında kabarma bir insan portresidir. Bu kabartma Helenistik dönemde imparator Antiochus IV Epiphanes (m.Ö. 2.yy) zamanından günümüze kalan dev bir büsttür.Antakya da birçok insanın ölümüne neden olan veba salgını sırasında yapılmıştır. Bu dönemde toplumlara etkili olan kâhinlere danışılmış,Leios adında bir kahinin tavsiyesi üzerine de, kente yukarıdan bakan, dağ üzerinde kenti hastalıklardan koruyacak böyle bir maske kabarmanın yapılması kararlaştırılmıştır. Veba salgının durması ile birlikte Mitolojide Cehennem Kayıkçısı olarak bilinen kaya kabartması tamamlanadan yarım bırakılmıştır. Bunun dışında başka hikayelerde var ama ben bunu sevdim. Giderseniz kilisenin çevresinde bu hikayeleri size anlatacak çocuklar var. Onları dinlemek keyifli oluyor .

 

 

Kharon’un manzarası. Büyük düz alan, tur otobüsleri için park yeri.

 

Müze otel.

 

Otel, kazıklar üzerinde havada duruyor. Altında ise mozaikler.

 

 

Müze Kültür Bakanlığına bağlı. Müze kart geçiyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gece müze kapalı ama otelin kafesi, dışardan gelen ziyaretçilere açık. Mozaikleri seyrederek kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Ama evcil hayvan kabul edilmediği için biz nöbetleşe gelmek zorunda kaldık.

 

Gece oturduğunuzda manzaranız bu.

 

 

Hatay’dan sonra Samandağ’a giderek Titus Tünelini, Beşikli Mağarayı ve Musa Ağacını’da gördük. Titus Tüneli M.Ö. 69-81 yılları arasında kayalar oyularak yapılan ve yapılış amacı, şehre gelen sel sularının yönünü değiştirmek olan tarihi bir yapı. Beşikli Mağara ise Seleucica Pierra kentinin mezarlık alandaki önemli bir mağara mezar. Musa Ağacı ise Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın birlikte bu noktaya geldikleri ve Hz. Musa’nın su içmek için elindeki asayı sapladığında, yeşermesinden oluştuğuna inanılan, büyük bir Çınar ağacı (ağacın yaşı ve Hz. Musa’nın yaşı ile ilgili polemiklere girmeyin). Samandağ’a gelirseniz buraları ziyaret edin. İstersenizTitus Tünelinin yakınlarındaki Çevlik limanında balık ekmek yiyebilir, balık sevmiyorsanız da Musa Ağacının gölgesinde çay içip, oradaki alternatifleri değerlendirebilirsiniz.

 

Titus tüneli.

 

Tünel kayalara oyularak yapılmış. Amacı, şehre ve limana gelen sel sularının yönünü değiştirmek.

 

 

 

Tünelin açık kısmında karşıya geçişi sağlamak için köprü var.

 

 

 

 

 

 

Titus tünelinin aşağı kısmı, Çevlik sahili

 

Rüzgar, fırtına, sahilde kalamadık.

 

Tepeden Samandağ

 

Beşikli mağarası. Mağara içinde 12 mezar varmış (saymadım)

 

 

 

 

 

 

 

Musa ağacı ve Musa’yı aynı karede yakaladık. Bu güzelliği de unutmayın.

 

 

 

 

Kazlar Pafi’ye çok kızdı :)

 

 

 

Yazıyı buraya kadar okuyup, bu insanlar Hatay’a kadar gelip, dünyanın en büyük Mozaik Müzesine gitmemişler mi diyenlere, gittik :)

Bir sonraki yazımızda.

Sevgiler…

➰ Payas (Hatay) 🖤

Adana’dan çıktık yola, rota Hatay ama, durmak lazım aralarda. Böylelikle, blog sayfasında ilk şiir denememizi de yapmış bulunuyoruz (daha fazlasını beklemeyin). Hatay’a kadar otoyoldan gitmek içimize sinmedi, haritadan bakıp, bazı tarihi yerlerinde bulunduğunu fark edince, Payas’ta bir mola verelim dedik. Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Payas Kalesi ve Cin Kule gidilmesi gereken yerler. Güzel bir sahili ve halk plajı da var ama yağmur, fırtına ve Mart ayı plaj için uygun bir ortam oluşturmuyor. Yani mayolu fotoğraflarımdan mahrum kalacaksınız :)

Cin kule ( Cin yoktu )

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Cin Kule’den Karavanımız.

 

Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kapııların arkasında süpriz bahçeler var.

 

 

Panorama çekim olunca boyut biraz garip oldu.

 

Payas Kalesinin dışı. İçini gezemedik.

 

Kalenin içine ancak kamerayı sokabildim :)

 

Payas’ın en büyük dezavantajı, demir çelik fabrikalarının ortasında kalmış olması. Bizim bulunduğumuz gün yağışlı olunca, bütün kirli hava şehrin üstüne çöktü. Hava kalitesi endeksi 102 görünüyor (50’nin üstü kötü demek gerisini varın siz düşünün). Yağış kesip, hava biraz temizlenince, birbirine yürüme mesafesinde olan bu üç yapının 2’sini gezdik. Payas kalesi yeni restorasyon geçirmiş. Açılışı yazın olacakmış. Otoyoldan ayrılıp, biraz zaman geçirebileceğiniz, mevsim uygunsa denize girip, balıkçı barınağındaki küçük lokantalarda balık yiyebileceğiniz güzel bir yer.

Sevgiler…