Etiket arşivi: motorhomelife

Enerji 2 (Güncelleme)

Karavanı bitirdiğimiz 2016 Ağustos ayından bu yana, özellikle enerji sisteminde bazı değişiklikler yaptık. Bunların bir kısmı mecburiyetten, bir kısmı da kullanım sırasında doğan yeni ihtiyaçlardan oldu.

  • İlk olarak; hafiflik nedeniyle tercih ettiğimiz yarı esnek panellerin, esneyen ve hareket halinde olan bir araçta olmayacağını acı bir şekilde öğrendik. Hareket halinde yüzeye yapıştırdığımız paneller, esnedi ve devreleri zarar görerek, 4 panelin 2’si iptal oldu. Ben de zorunlu olarak standart sert panellere geçtim. Bu işin artıları; daha fazla enerji üretme kapasitemiz oldu (480Watt yerine 630 Watt). Paneller aracın tavanından 3-4 cm yukarıda olduğu için, hem kendileri ısınmadı (paneller ısındıkça verimi düşüyor) hemde aracın tavanı serin kaldı. Sert panelin eksileri ise; araca fazladan 35-36 kg ağırlık yüklendi. Bize ikinci bir masraf çıktı. Panelleri yenilemek 2017 yılında bize ekstradan 2.500 TL ye mal oldu.
  • Aldığımız 30A lik solar şarj regülatörü 500 wattlık bir sisteme göre olduğu için, standart panellere geçince 630 wattlık kapasitemizi değerlendiremez hale geldik. 630 wattlık sistemin üretimini kullanmak için 40A lik yeni bir şarj regülatörü aldık. Bu iş nedeniyle de biraz masraf yapmamıza rağmen, 30A lik regülatör hala kullanılabilir ve satılabilir bir ürün olduğu için, bunda zararımız çok yok.
  • Karavanda neredeyse bütün sistem 12V ile çalışıyor. Bu nedenle invertörü duş yaparken veya bulaşık yıkarken kullanıyoruz. Ama invertörü açıp kapamak için minderleri kaldırıp koltuğun altından invertörün şalterini açmak gerekiyordu. Bu işi her gün yapmasak da kullanımı pek pratik değildi. Bunun için, teknelerde kullanılan su geçirmez bir anahtarı İnvertörün + ucuna bağladım. Normalde invertörün anahtarı hep açık. Ama marin anahtarı devreye sokmadan invertöre akım gitmiyor. Bu sayede minderleri kaldır indir derdinden kurtuldum.
  • Ayrıca, acil durumlarda güneş olmazsa ve dışarıdan 220v ile şarj imkanı da bulamazsak diye, akü ayırıcı akıllı röle ile, aracın aküsü ve karavanın yaşam aküleri arasına bir hat çektim. Bu röle; araç çalıştıktan 10 saniye sonra devreye giriyor. Önce aracın aküsünün voltajını ölçüyor, aracın aküsü doluysa ve karavanın yaşam aküleri boşsa, aradaki devreyi açarak, motor çalışırken yaşam akülerinin dolmasını sağlıyor. Ben, akıllı cihazlara pek güvenmediğim ve benim arkamdan iş çevirmesini istemediğim için, invertörde kullandığım marin anahtarı bu sistemde de kullandım. Eğer ihtiyacım olduğunu düşünürsem anahtarla devreyi açıyorum ve sistem, aküleri ölçüp ona göre doluma başlıyor. Güneş varsa sistemi yolda giderken çalıştırmıyorum. Araçtan yaşam akülerini şarj etmeyi tercih etmememin nedeni, kullandığım solar şarj cihazının jel aküleri daha iyi ve güvenli bir şekilde ihtiyaçlarına göre şarj etmesi. Akü ayırıcı rölelerin ise bu işi daha kaba saba yapması ve jel aküleri biraz hırpalama ihtimallerinin olması.
  • Dometic cfx140 modeli bir buzdolabı kullanıyoruz. Teorikte bu alet karavan ve tekne için planlanmış dar alanlarda çalışması gereken bir alet. Ama bu cihazın planlamasını yapan mühendisler ya karavandan anlamıyorlar, ya da soğutma için cihazın ne kadar havaya ihtiyacı olduğundan haberleri yok. Soğutmayı gerçekleştiren ve taze havaya ihtiyacı olan evaporatör en iç tarafta olduğu için, taze ve serin havaya bir türlü ulaşamıyor. Yeterli soğutmayı sağlayamayan dolap ise, neredeyse günde 20 saat çalışıyor. Standart dolap havalandırma pencereleri de durumu kurtarmayınca. Termostat devresi kurdum ve 3 adet bilgisayar fanı bağladım. 1 tanesi içeriye taze hava basıyor, diğer 2 tanesi ise sıcak havayı dışarı atıyor. Bu sayede buzdolabının sürekli çalışmasını önledim ve enerji tasarrufu sağladım.
  • Güneş panellerinin tavandaki bağlantı konnektörleri sıcaktan deforme oldu. Kabloyu ve konnektörleri yenilemem gerekti. Temassızlık olduğu için yukarıda panel çıkışında 40v ölçtüğüm değerler şarj regülatörüne ancak 31-32v olarak ulaşıyordu.
Tavanın son hali . 4 tane panel 3 heki ve uydu anteni.

 

Paneller 2’li gruplar halinde bağlı.

 

Yeni 40 amperlik şarj regülatörüm. Yanındaki siyah küçük kutu, akülerin tipi, gücü gibi detayları girerek ayarlamalar yapmamı sağlıyor.

 

Sigorta panelinin son durumu. Karavanda köpekli yaşama geçince, sigortaları tel kafesle korumaya aldım :)

 

Sağdaki kırmızı anahtar invertörü dışardan kontrol etmemi sağlıyor. Anahtar takılıp çıkarılıyor. Anahtar olmayan siyah boru şeklindeki parça ise, ikinci anahtarın yuvası. Bu anahtar araç hareket halindeyken yaşam aküleri şarja ihtiyacım olursa kullandığım sistemi devreye alıyor.

 

 

Köy çeşmelerinden su doldururken kullandığım dalgıç pompayı taktığım priz ve üstünde de yeni eklediğim anahtar. Bu hattın ayrıca içeride sigortası da var. (bagaj yazılı sigorta).

 

Üstte avc yazılı fan içerden sııcak havayı çekiyor. Altta duvara dayalı salyangoz fan ise temiz havayı içeri basıyor.

 

İçerde de evaporatöre direk temiz hava üfleyen bir fan var. Bu fanı her zaman kullanmıyorum. Ayrıca fanları ayrı ayrı devreye almak için anahtarlarda ekledim.

 

 

 

 

 

Karavanda geçen 3,5 yılın ardından, ilk planlarken yaptığım tercihlerin bazılarının hatalı veya gereksiz olduğunu fark ettim. En azından kısıtlı bütçesi ile bu işe başlayacak arkadaşların, yeni vermiş olduğum bilgileri dikkate alması için, enerji konusunda bir güncelleme yazısı yazma ihtiyacı duydum.

* Esnek paneller gereksiz bir fantezi oldu. Hiç bulaşmayın, standart panel takın.

* Sistemi kurarken, zamanla büyütmek zorunda kalacağınızı hesaplayarak, şarj regülatörünü bir büyük boy alın.

* Kullanma suyu ve içme suyunun hidroforu aynı sigortaya bağlı, suların aynı hatta bağlı olması fikir olarak doğru gelmişti. Ama kullanma suyu bittiğinde hidrofor boşta çalışmasın diye sigortayı kapatmam gerekiyor. Bu şartlarda, içme suyu hidroforu da çalışmıyor ve su içme işi sakata geliyor :) Araya hiç değilse bir anahtar eklemek gerekecek.

* Bagajda, köy çeşmelerinden su doldurmak için kullandığım dalgıç pompayı bağladığım pirize bir açma kapama anahtarı ekledim. Fişi takıp çıkarmak yerine, bagajdan anahtarla kontrol ediyorum.

* Buzdolabına ödediğimiz paraya yazık oldu. Bu kadar uğraşmak yerine, ihtiyacınızı görecek hacimde bir dolap alın, motorunu 12v ile çalışan bir motorla değiştirin. Hem daha az masraf edin, hem de kafanız rahat etsin. Buzdolabı seçerken evaporatörünün yerine de dikkat edin.

Yıkılmadık ayaktayız. Yola devam ediyoruz.

Sevgiler…

Alanya (Antalya)

Alanya (Antalya)

Uzun zamandır sesimiz çıkmıyor ama, karavancılığı bıraktığımızı sanmayın. Bu aralar genelde daha önce gittiğimiz noktaları yeniden ziyaret ediyoruz. Tekrar yazıları olmasın diye, yeni yazı koymadık. Bu arada karavanda 3. yılımızı doldurduk nice senelere :)

İlk yola çıktığımızda pas geçtiğimiz Alanya’da, bu sefer biraz zaman geçirme imkanımız oldu. Son ziyaretimizi 1988-89 yıllarında yaptığımızı düşünürsek, arayı biraz açmışız sanki :)

Nereye park edeceğimizi bulmak için çok uğraştık. Merkezde karavanı sığdırabileceğimiz uygun yer yok (karavan için uygun yer demek; gündüz panellerin güneş alacağı, ağaçlardan ve binalardan uzakta, nispeten sessiz yer demek. Birde sahile, yürüyüş yollarına yakın bir yer olursa tadından yenmez). Bir, iki denemeden sonra güzel bir noktaya yerleştik. Sahilde yürüyüş yapabiliyoruz. Sabahları Pafi ile kumsalda kudurma imkanı da var.

Alanya Kalesi ve limanın gece manzarası.

 

Parklarda, yürüyüş yolarında bir çok heykel var. Bu heykeller, Alanya Belediye’sinin uzun yıllardır düzenlediği, festivallerde yapılıp parklarda sergilenenler.

 

 

Pafi ile havuz başında keyif :)

 

Kediler için toplu konut.

 

Müzenin bahçesindeki tavuskuşları.

 

 

Parkın bir köşesinde rengarenk gelincikler.

 

Meyve yarasası, canlı değil. Buraya kim koymuş, nereden gelmiş bilmiyorum. Antalya’da gece, canlısını uçarken görmüştüm.

 

 

Maymun çıkmaz ağacı.Kim çıkar bilemiyorum :)

 

 

 

 

 

 

Kaleye, Pafi ile tırmanmayı göze alamadığımız için tembellik yaptık ve teleferik ile yukarı çıktık. Kısa bir yürüyüşün ardından tekrar teleferik ile indik. Ama, çıkışı teleferik ile yapıp, yürüyerek inmek daha keyifli olabilir. Atatürk Evi, Kızıl Kule ve Müze gezilmesi gereken yerlerden. Alanya’ya kadar gelmişken Damlataş Mağarasına da gidin. Ama Gilindere mağarasından sonra Damlataş mağarası bizim için biraz küçük kaldı. Alanya denince akla deniz, kum, güneş geliyor. Ama meraklısı için yamaç paraşütü yapmakta mümkün. Biraz kültürel faaliyette de bulunduk. Alanya Belediyesinin Tiyatro topluluğundan güzel bir temsil izleme fırsatımız da oldu. Her zaman olduğu gibi pazar ziyaretlerimizi de yaptık. Fiyatlar Gazipaşa’ya göre biraz yüksek ama, yinede her şey taze ve güzel.

 

 

 

 

 

Atatürk Evi ve Müzesi.

 

 

 

Atatürk Evin’de,  Alanya yaşamına dair bir çok eşyada bulunuyor.

 

 

 

 

 

 

 

Alanya Belediyesi Tiyatro Topluluğu. Scapin’in Dolapları.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kızıl Kulenin eski hali. Bu görseli, müzenin içindeki bir fotoğraftan çektim.

 

 

 

 

Kulenin üstü.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kızıl Kulenin içinde küçük bir sergi de var.

 

 

 

 

Alanya Müzesi bahçesi. Bankların tasarımı çok güzel.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Pafi ile yazının son kontrollerini yapıyoruz.

 

 

Alanya’yı ocak ayında ziyaret etmişiz. Ama pek içimden yazmak çizmek gelmedi. Benden bloger olmaz yani :) Şu günlerde karavanda kendi karantinamızı uyguluyoruz ve yapacak pekte bir şey yok, bu yüzden yazılara ufaktan başlıyorum.

Sağlıklı günlerde, birlikte olmak dileğiyle.

Sevgiler…

Gürcistan notları…

Gürcistan notları…

  • İlk giriş noktamız küçük yerleşimler ve kırsal bölgeler olunca, ülke değiştirdiğimizi kiliseleri görünce anladık. Yoksa tarlalar aynı, insanlar aynı.
  • Bu yazıda tam bir konu bütünlüğü yok. Aklıma geldikçe yazdığım için, minik paragraflar halinde olacak bilginize :)
  • Araçla giriş yapacaksanız, gümrükten sonra hemen sigorta yaptırmanız gerekli. Sigortasız seyahat etmek başınıza iş açabilir. Sigorta için büyük paralar ödemeniz gerekmiyor. Biz 90 gün için 90 Lari verdik (yaklaşık 190 TL).
  • Birçok farklı ülkeden kaza yapan veya eski araçları getirtip kullandıkları için Gürcistan’da sağdan direksiyonlu bir çok araç var. Bu ilk başlarda insanı bayağı geren bir durum. Karşıdan gelen ve şoförün olması gereken yerde oyun oynayan bir çocuk veya telefon ile mesajlaşan birini görmek irkilmenize neden oluyor. Buna alışmak uzun zaman aldı :)
  • Yabancılarla iletişim kurma konusunda biraz çekimserler. Selam verdiğinizde genellikle ne yapacaklarını şaşırdıkları için karşılık verene kadar acaba ne yaptım diye kendinizi sorgulamanıza neden oluyorlar. Ama bunun yanında, adres sorduğumuz biri önce evinden bir torba dolusu meyve getirip, sonra adresi tarif etti. Veya yemek yerken selam verdiğiniz biri, size içki ikram ediyor.
  • Selamlaşma işi de biraz karışık. Bizde iki yanaktan öpüşme işi burada tek taraftan. Sizin sağınızdan karşınızdaki kişinin sol yanağını öpüyorsunuz veya öpüyormuş gibi yapıyorsunuz. Ama dalgaya düşüp ikinci yanağa geçerseniz buna alışkın olmayan Gürcü arkadaşla orta noktada buluşup farklı bir tecrübe yaşayıp yeni ufuklara yelken açabilirsiniz :)
  • Çarşı pazar alışverişlerinde. 1 demek farklı anlamlara gelebiliyor. Siz 1 kilo derken 1 adet, 1 torba, 1 çuval olabiliyor. Bu da 2 Lari hesapladığınız domatesin 5 Lari ye çıkmasına veya 1 Lariye inmesine neden oluyor. Özellikle tabakta veya sepette satılan ürünlerde bu sorun çok oluyor. Aynı şey market alışverişlerinde de geçerli. Ürünler farklı raflarda veya farklı etiketlerin altında olabiliyor. Marketlerden malzeme alırken barkodlarına bakın.
  • 1-2 gün değilde daha uzun kalacaksanız, yerel servis sağlayıcılarından hazır internet yüklü hatlardan alın 1-25 GB arası seçenekleri var. Çok daha ucuza iletişim kurabilirsiniz.
  • Eğer yerel bir telefon numaranız olursa Tiflis ve Batum’da taksi uygulamalarını kullanabilirsiniz. Taksi uygulamaları, bu iki şehirde çok ucuz ve güvenli seyahat etmenizi sağlıyor. Biz Tiflis’de kullandık.
  • Şehirlerde genellikle Turizm danışma büroları var. İlk iş buralara uğrayıp, şehir rehberi ve gerekli haritaları alın, çok yararı oluyor.
  • Küçük yerler hariç, bir çok yerde yemek yediğinizde hesaba %5-%15 arası garsoniye ekleniyor. Bu miktar menülerin altında yazıyor. Hesap farklı gelirse şaşırmayın, menüyü başta iyi okuyun :)

 

Gürcistan’da 2bin km civarında yol yaptık. Temmuz-Eylül ayları arasında. 71 günü bu güzel ülkede, harika bir doğa ve keyifli, hoş insanlarla geçirdik. Tekrar gelebilmek dileği ile :)

 

 

 

 

Batum
Poti

 

Svaneti bölgesi

 

Zugdidi

 

Martvili kanyon

 

Sataplia Milli Parkı

 

Kutaisi

 

Katskhi Dikiti

 

Ananuri

 

Tiflis
Mtsekheta

 

Uplistsikhe

 

Gori

 

Chiatura

 

Borjomi

 

 

Vardzia

 

Akhaltsikhe

 

Sevgiler…

Batum (Gürcistan)

Batum (Gürcistan)

Poti’den sonra, kıyıyı takip ederek Batum’a doğru yola devam ettik. Neredeyse 2 ay iç kısımlarda dolaştıktan sonra, biraz deniz keyfi yapmak için Ureki ve Kobuleti diye iki noktada konakladık. Kısa bir deniz tatilinden sonra ver elini Batum :)

 

En güzel çekme karavan :)

 

Fındık sezonunu Gürcistan’da açtık.

 

Burası bir Azeri lokantası. Türkçe konuşuyorlar diye biraz rahat davrandık ve Gürcistan’da yediğimiz en pahalı yemeği yedik (hala fiyatlar makul ama yinede insanın zoruna gidiyor).

 

Kızılcıklar kocaman ve damla şeklinde.

 

 

Haçapuri.

 

Kobuleti’de balık denemeleri.

 

 

Karavanda Hinkali pişirdik. Neredeyse bütün marketlerde donmuş olarak satılıyor.

 

Büyük bohça şeklinde olanlar kıymalı. Küçük poğaça şeklinde olanlar peynirli.

 

Taze çekilmiş karabiber ile tadı çıkıyor :)

 

Kobuleti’de bir kamp alanına girdik ve hemen dostlarımızı bulduk :)

 

 

Su ve elektrik var. Gün çamaşır günü :)

 

 

Kıyıda ateş ve mangal yakmak için bir yer var.

 

Batum’da karavanı park etmek için önerilen nokta Ali ve Nino heykelinin yanındaki otopark. Navigasyon ile otoparka geldik ama Heykeller görünmüyor. Bu biraz moral bozucu. Yer mi yanlış yoksa navigasyon’un azizliğine mi uğradık derken aracı park ettik, çevreyi keşfe çıktık. Meğer heykeller hemen yanımızdaymış. Göremiyor olmamızın nedeni, heykellerin boyunun bizim hayal ettiğimizden biraz daha kısa olmasıymış :)

Ali ve Nino heykeli.

 

 

 

Sahildeki büyük parkın içinde bulunan heykellerden biri.

 

 

Parkın içindeki mini bambu ormanı.

 

Parkın oluşmasında büyük emekleri bulunan bahçıvanın heykeli.

 

 

 

Astronomi saati.

 

Batum’da gezdiğiniz yerlerde Türkçe bilgilendirme tabelaları bulmanız mümkün. Ama çevirilerin bazıları biraz sorunlu “astronomik saat” değil “Astronomi saati” olması gerekiyordu :)

 

 

 

 

 

 

Chacha çeşmesinin bulunduğu saat kulesi.

 

 

 

Batum Orta Cami

 

Memed Abashidze 1873-1937 Gürcü politikacının heykeli.

 

Medea heykeli. Altın Post Efsanesini anlatan bir heykel.

 

Avrupa meydanı.

 

Binanın ortasında dönme dolap var :)

 

 

 

 

 

 

 

 

Batum, otellerin ve kumarhanelerin dışında önemli bir liman şehri.

 

Liman mazarası eşliğinde öğle yemeği. Sağdaki tabak turşu tabağı, ilginç turşular var ama bazıları çok tuzlu :(

 

Batum, Gürcistan’da gördüğümüz yerlerden farklı. Büyük oteller, kumarhaneler, yeni binalar, geniş caddeler. Gürcistan’ın diğer şehirleri ile ortak noktaları, koca parklar ve halka açık mekanlar.

Sahilde yürüyüş yapmak için çok güzel bir park var. Bir çok noktadan denize girmek mümkün. Yürüyüş sırasında Ali ve Nino heykelini veya parkın içindeki diğer heykelleri görebilirsiniz. Farklı bir bakış açısı için, dönme dolaba binebilirsiniz. Bu yükseklik yetmezse teleferik ile çıtayı biraz daha yükseltmeniz mümkün. Limanda, içinde dansöz olan tekneler var. Eğer böyle bir özleminiz varsa yarım saatlik tekne turlarına katılabilirsiniz :)

Otoparkın yanında İzmir saat kulesinin bir benzeri var. İsmi chacha (bir tür votka) çeşmesi, eskiden belli saatlerde saat kulesinin etrafında bulunan dört çeşmeden chacha akıyormuş. Biz bu güzel günleri kaçırmışız :)

İşin açıkçası, Batum görülmesi gereken bir yer ama Batum’u görmek Gürcistan’ı görmek değil.

Parklarda dolaştık, sahilde tur attık, keyifli yemekler yedik, en güzel anlardan biri de Ali ile Nino heykelinin birbirine kavuşmasını beklerken geçen zamandı. İki, üç gün Batum’a yeter. Amaç Gürcistan’ı tanımaksa, tatilinizin geri kalanı için daha iç kısımlardaki şehirleri tercih edin :)

Sevgiler…

Poti (Gürcistan)

Poti (Gürcistan)

Mestia dönüşü Zugdidi’de kısa bir mola verdik. Artık deniz kıyısına iniyoruz, İlk hedef Poti. Burası bir liman şehri. Ayrıca çok büyük bir deltanın ve su yollarının ortasında kurulmuş. Şehir köprülerle birbirine bağlanmış.

 

Poti’ye girerken kanalların ve köprülerin üzerinden geçiyorsunuz. Şehir, bir deltanın yanına ve içine kurulmuş.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Alexandre Dumas’ın heykeli.

 

Öğle yemeği için bu lokantayı terih ettik.

 

Tavanda çok fazla ilginç obje var. Seyretmek keyifli ama umarım iyi sabitlemişlerdir :)

 

 

İlk önce merkezde bir yere park ettik ve küçük bir tur attık. Sonra dolaşırken nehrin kenarında, bankların ve yeşil alanların olduğu çok daha güzel bir nokta bulunca, yer değiştirdik. Etrafta tek katlı bahçeli binalar var. Herşey çok güzel. Şehir turumuzu tamamladık, çimlerin üzerinde serinleyip, akşam keyfimizi de yaptık ve yattık.

Yeni yer olunca, alışıncaya kadar benim uyku biraz tavşan uykusu oluyor. Gürcistan’da polis arabaları ile çok sık karşılaşıyoruz. Ama hiç bizimle ilgilenmiyorlar. Gerçi bariz bir kural ihlali yapmazsanız, kimseyle ilgilenmiyorlar. Gece 03:30 da bir polis arabası geldi ve karavanın yanında durdu. Karavanın içi diskoya döndü, baktım olacak gibi değil, kalktım pencereyi açtım. Tek başına bir polis memuru bana bir şeyler anlatıyor. Pınar’da kalktı, adam benim için önemli değil, isterseniz burada kalabilirsiniz ama burası güvenli değil, sizi daha uygun bir yere götüreyim diyormuş. Motokaravan olmanın avantajı böyle durumlarda ortaya çıkıyor. Kalktık, kontağı çevirdik polis otosunun peşine takıldık, eskort eşliğinde bizi aldı merkez polis karakolunun otoparkına götürdü. Burada nereye isterseniz park edin, iyi geceler dedi ve gitti. Sabah uyanınca, teşekkür etmek için gece bize eşlik eden polisi bulmaya çalıştık ama nöbeti bittiği için tekrar karşılaşamadık.

Geceyi biraz garip geçirmemize rağmen, Poti’yi sevdim. Yine birçok eski ve yeni binanın bir arada olduğu küçük, keyifli bir şehir. Pek fazla gezilecek yer yok. Şehir rehberine göre 3-4 nokta öneriliyor. Merkezde bulunan Yeni Katedral, nehrin çıkışında büyük bir deniz feneri. Fener aynı zamanda müze ama bakımda olduğu için sadece dışardan fotoğraflayabildik. Kolheti Ulusal Parkı burada, sulak alanda tekne turları düzenliyorlar. Ama karavan parkı olmadığı için burayı pas geçtik, çadırda veya otelde kalma imkanı var. Birde ikinci dünya savaşı şehitleri adına yapılan anıtın olduğu alanda da kısa bir mola verebilirsiniz.

 

Eski sokaklar, eski güzel banliyö evleri.

 

Birçok ağaçta bu tip banklar vardı. Tek tarafta ağacı ayak olarak kullanmaları ilginç olmuş ama ağacın bu işten hiç memnun olduğunu sanmıyorum :(

 

 

 

Bira şişelerinden güzel bir bahçe duvarı.

 

Burada da pazarı bulduk :)

 

Marketin köşesini tutmuş.

 

 

Deniz feneri Müze ve içine çıkılıp etrafa bakmak mümkün (müş). Biz gittiğimizde bakım vardı çıkamadık :)

 

 

 

 

İkinci Dünya Savaşı için yapılan anıt.

Sevgiler…

Svaneti Bölgesi, Mestia (Gürcistan)

Svaneti Bölgesi, Mestia (Gürcistan)

Mestia’yı da içine alan Svaneti bölgesi, çok keyif aldığımız bir yer oldu. Bu bölge, hep savaşların, çatışmaların ve zor şartların hüküm sürdüğü bir bölge olmuş. Dış düşmanlara verilen toplu mücadelenin olmadığı zamanlarda da, kendi aralarında yaptıkları savaşlar ve kan davaları, bölgenin bu gün adının en fazla duyulmasının başlıca sebebi olan, kulelerin yapılmasına neden olmuş. Kulelerin asıl yapım amacı, kendi aralarındaki kan davalarında, ilk savunma hattı olması. Zamanında 200 kadar kule varmış. Şimdilerde 120 civarında olduğu söyleniyor. Kulelerin bir kısmına çıkmanız mümkün. Bazıları geçekten iyi korunmuş güzel ve güvenli, bazılarına ise çıkmak cesaret istiyor :)

Bölge, farklı bir çok aktivite imkanı sunuyor. Her yer bisikletçiler, yürüyüşçüler, kampçılarla dolu. Sadece günü birlik kuleleri ziyarete gelenlerin yanında, farklı zirvelere çıkmak için gelen dağcılar. Veya göllerin kıyısında kamp yaparak, uzun yürüyüşler planlayan kampçılar var. İsteyene at turu, isteyene yamaç paraşütü ile uçmak. Kendimi yormam, sadece etrafa bakarım diyorsanız, teleferik hattı ile 1.898 metreye çıkabilirsiniz. Bu yükseklik de yetmezse, 2.348 metreye çıkarak, farklı zirveleri uzaktan fotoğraflayıp, içkinizi yudumlayabilirsiniz (Bu ikinci hat her zaman çalışmıyor). Eğer teleferik korkunuz varsa, 1.898 metredeki ilk noktaya araçla çıkmakta mümkün. Gece alemlere akacaksanız, yöresel gurupların Gürcü müzikleri genellikle 20:00 civarında başlıyor. Fiyatlar makul, isterseniz dans etmek te serbest. Gece 00:00 dan sonra ise dans etmek zorunlu ( gerçi ben kendimi sonuna kadar savundum :) ).

Terbiyesini mi farklı yapıyorlar yoksa irtifadan mıdır bilmiyorum, Gürcistan’da yediğim en güzel ızgaralar buradaydı. Mestia’ya Batum’dan veya Tiflis’ten direkt dolmuşla gelebilir veya trenle Zugdidi’ye gelip, oradan dolmuşa binebilirsiniz. Aceleniz ve paranız varsa, 7 kişilik 4×4 çekerli dolmuş taksi kiralayarak da buraya ulaşabilirsiniz. Kışın gelecekler içinde, üst noktası 2.348 metreden başlayan kayak pistleri var. Ayrıca, kara yolunu sevmeyen ve küçük uçaklarla uçmaktan hoşlananlar için Mestia havaalanı faal halde. Gerçi pist uzunluğu 1.500 metre civarı, bu mesafeye ne iner bilemiyorum :)

Müzeyi ziyaret edin. Gördüğümüz en düzenli müzelerden biriydi. Kulelerin birkaç tanesine çıkın. Gece yerel müzik olan, restoranlardan birine mutlaka gidin. Teleferik ile tepeye çıkın, isterseniz ve zamanınız varsa yürüyerek inin. Veya ekip yürüyerek insin, siz yerel bir barda kafanızı dinleyin :) Bir barda alkolü 81 derece olan bir içki gördük. Son akşam denemeye cesaret ettim (ikinci kadehi gözüm yemedi :) ).

 

Mestia yolunda ilk mola.

Mola vermeden önce geçtiğimiz yollar.

 

 

Yolda mola verdiğimiz yerde tuvaletin tavanından tıkırtılar geliyordu. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm manzara;  bir fare ayağını delikten sallandırmış uyukluyor :)

 

ilk kuleler

İlk kuleleri görünce ne heyecanladık :)

 

 

 

 

Sağdaki kule içine girdiklerimizden biri.

 

 

Kulelere çıkışlar çok farklı. Bazıları yanına yapılmış olan binaların içinden, bazıları ise bağımsız olarak dışarıdan girişe sahip.

 

 

 

 

 

Kulesi olmayan bağımsız evlerden biri. üst taraf kafe.

 

Her yerde inek var. Bastığınız yere dikkat edin :)

 

Uykusunda yemek gördüğü kesin :)

 

Sokak köpekleri bile kocaman. (Kafkas çoban köpeği)

 

 

 

Küçük bir tünel.

 

Ushba dağının karlı zirvelerinden beslenen Enguri nehri, Mestia’nın ortasından geçiyor.

 

Kraliçe Tamara heykeli.

 

 

 

 

Tarlanın kenarındaki çayıra inen bir yamaç paraşütçüsü.

 

İnce tahta plakalardan yapılmış orjinal çatılardan biri.

 

 

Bahçe çitlerinin üstünde alüminyum dökümden farklı hayvan figürleri oluyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kule içlerinde ara sahanlıklar var. Genelde 3-4 tane oluyor.

 

 

Çatı kaplamaları da çoğunlukla ince ahşap plakalardan.

 

En üs katta bulunan gözetleme pencereleri.

 

 

 

Kulenin sağında, ortada Mestia’ya gelen uçaklarda biri. En sağda da ilk teleferik hattı.

 

 

Teleferikten Mestia.

 

 

 

 

Kulenin çatısından Mestia.

 

 

Kulelerin arkasında Ushba dağı.

 

Mestia’da planlanandan fazla kalınca suyumuz bitti. Bizde bir gece pansiyonda kalıp tazelendik :) Pansiyonun balkonundan Mestia.

 

Eski motor pistonundan inek çanı.

 

Teleferik hattının başlangıcı.

 

 

 

 

Enguri ırmağının yanında havaalanı pisti.

 

 

 

 

 

 

 

 

Ahşap çatısı, tüneli ve kulesi ile çok güzel bir örnek Svan evi.

 

Aynı evin diğer taraftan görünüşü.

 

 

Gürcü müzikleri eşliğinde keyifli bir Mestia akşamı.

 

81 derecelik Chacha. Normalde tek seferde içilecek ufacık bardağı, 3 seferde ancak içebildim. Hatırladıkça boğazım sızlıyor :)

 

Öğlen menüsü, değişik şeyler denemek için farklı zamanlarda kurutulmuş veya konserve balıklar aldım. Ama her seferinde sonu hüsranla bitti. Sıra sıra dizilmişler çok güzel görünüyorlar ama tadı bana hiç hitap etmedi. Sirke, baharat bile para etmedi :)

 

 

 

 

 

Atlarla teleferik hattının tepesine çıkan bir ekip.

 

 

 

 

 

 

Ne kadar eski gözüksede hala çalışıyor.

 

İlk teleferik hattının bittiği ve ikincinin başladığı nokta. Kışın bu nokta kayakçıların son noktası.

 

 

 

 

 

 

Kültür merkezinde bir Svan gösterisi izledik. İki parçadaki enstrüman hariç, bütün gösteri yaşları 80 ile 30 arası değişen erkek gurubun söylediği şarkılar ve danslardan oluşuyordu.

 

 

Yol manzaraları.

 

 

Mestia Müzesi

 

 

 

 

Boynuzdan şarap kadehi. Kadeh tanımlaması ne kadar doğru bilemiyorum tabi alet en az 2 lt şarap alır.

 

Ağızdan dolma tüfekler ve boynuzdan barutluklar. Şarap kadehi ile karıştırısanız ne olur bilemiyorum :)

 

Bu kadar şarabın ve silahın olduğu bir yerde, nazarlık kolyesİnin durumu kurtaracağı şüpheli :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bunlar Mestia’nın güzel tarafları ve bunları görmek için acele edin. Her yerde pansiyonlar, lokantalar inşaa ediliyor. Bu inşaatların büyük çoğunluğu çevreye uyumlu değil. Kuleler zamanla bu binaların arasında görünmez hale gelecek.

Bizim açımızdan keyifli bir gezi olmasına rağmen, bu eski halkın, dillerini, kültürlerini, yaşayışlarını unutarak, Turizmin yıkıcı etkisine kapılması ve yaşadıkları bölgeyi kendi elleriyle tahrip ederek atalarının bu topraklar için yaptıkları mücadeleleri göz ardı etmesi üzücü. Biz bu yıkımı kendi ülkemizde zamanında gördüğümüz için Svanları neyin beklediğini daha net anlıyoruz. Ama bazı şeyleri herkes görebilir hale geldiğinde, artık çok geç oluyor :(

Sevgiler…