Etiket arşivi: north point 65

Svaneti bölgesi, Uşguli (Gürcistan)

Svaneti bölgesi, Uşguli (Gürcistan)

Svaneti bölgesini ilk planlarken, Kutaisi’den önce Uşguli’ye çıkıp (2.600 metreye tırmanmak gerekiyor) sonra Mestia’ya inmeyi düşünmüştük. Sonra biraz araştırma yapınca, bu yolun motorcular arasında çok popüler olduğu ve bu hattı çok sevdiklerini öğrendik. Motorcuların çok sevdiği bir hat, genelde karavancılar için bela demek :) Araştırmaya devam edince, yolun nerdeyse 100 km lik bölümünün gerçekten sorunlu olduğunu görüp bu plandan vazgeçtik.

Ama Svaneti bölgesinin, en el değmemiş yerleşimi, Uşguli olduğu için yine de buraya gitmeliydik. Bizim karavanla gidebileceğimiz bir yol olmadığı için. Diğer alternatifleri araştırdık. Uşguli’ye giden 4×4 araçlar var. 2 kişi için pahalı, bunun dışındaki ulaşım yöntemi, sabah 10:00 da hareket eden dolmuşlarla, 2 saatlik bir yolculuk yaparak, Uşguliye ulaşmanız mümkün. Dolmuşlar Uşguli’de 3-4 saatlik bir mola veriyor. Daha sonra tekrar Mestia’ya geri getiriyor. Uşguli-Mestia arası 46 km. Yolun ilk kilometreleri güzel beton bir yol. Ama yolun diğer yarısı toprak, çukurlarla dolu ve bir derenin yamacından geçen felaket bir yol. Eğer karavanı bu yola soksaymışız, burada bırakırmışız.

Uşguli’ye ulaşım sorunlu olduğu için hala taş ve ahşap binalar çoğunlukta. Ama bu ulaşım zorluklarını aşmayı başaran birkaç arkadaş, Uşguli’nin çehresine modern yapılar eklemeye başlamış. Svaneti bölgesi ve özellikle Uşguli Gürcistan’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri.

 

Döne döne Uşguli’ye doğru gidiyoruz.

 

 

 

Yol üstünde derenin kıyısında bir kule. Kulenin ismi Sevgi Kulesi. Savunma amaçlı yapılan bir kuleye sevgi ismi vermek ilginç olmuş. Ya da bu kule savaş amaçlı kullanılmamış :)

 

Yolun sağı dere ve uçurum, solu heyelan bölgesi. Yol toprak, çukurlarla ve su birikintileri ile dolu. Şoförümüz müzik parçası seçiyor :)

 

Solda küçük bir şelale var. Su yolun ortasından akıyor.

 

Yolun bu bölümünde bütün fotoğraflar araç içinden çekildi.

 

 

 

Svan’ların yaşamını anlatan “Dede” isimli filim Uşguli’de çekilmiş. Film uluslararası festivallerde ödüller de almış. Film bu evde çekilmiş. Pınar Mestia’da küçük bir salonda filmi izledi ve çok keyif aldı.

 

 

 

 

Malzeme ve imkanlar kısıtlı olunca, kiliselerde küçücük.

 

 

Svaneti bölgesinde neredeyse her yerde at kiralamanız mümkün.

 

 

 

 

 

Tek katlı evlerde taşların arasında harç bile yok.

 

 

Bir sürü insan yürüyerek vadi içine gidiyordu ama zaman kıtlığından nereye gittiklerini öğrenemedim.

 

Kapıda herşey var. Ahşap, teneke, çuval parçaları ve yeni tip bir kapı kolu.

 

 

 

 

 

 

 

,

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kraliçe Tamara Kulesi.

 

Kraliçe Tamara Kulesi. Bu kule renk ve konum nedeniyle diğer kulelerin arasında öne çıkıyor.

 

 

 

 

 

 

Kraliçe Tamara kulesinin yanında küçük bir kilise var ama kapısı kapalı.

 

Bütün zorluklara rağmen kilisenin içini görüntelemeyi başardık :)

 

Tur araçlarının çoğu dört çeker.

 

Şu renkli şemsiyeleri kullanmasalarda burası sahil kasabası gibi görünmese :(

 

Önce karşı yakada birilerine havladılar. Sonra birbirlerine daldılar. Neyseki sıra bize gelmeden sinirleri geçti.

Sevgiler…

Zugdidi (Gürcistan)

Zugdidi (Gürcistan)

Gürcistan’da şimdiye kadar gezdiğimiz en düz şehir (yeryüzü şekli olarak). Ama en rutubetli yer de burasıydı. Şehre girerken kocaman bahçeli banliyö evleri bir anda bitiyor ve sizi ortasında fıskiyelerin olduğu bir havuz karşılıyor. Havuz, aynı zamanda ortasında büyük ağaçların olduğu iki tarafı geniş yollar ve dükkanlarla çevrili bir bulvarın başlangıç noktası.

 

Yolun ortasındaki büyük ağaçlı alan bile park haline getirilmiş.

 

 

 

 

 

Eski ile yeni yanyana. Ama şu küçücük kulübenin sıcaklığı yok koca binada.

 

Her gittiğimiz yerde pazarı mutlaka buluyoruz :)

 

Şoti, sıcak sıcak olunca dayanamadım aslında simetrik yapılıyor :)

 

Bazen  ev yemeği özlüyor insan.

 

Burada “I love Zugdidi” yazıyor. Yani bize söylenen o :)

 

Palet tahtaları ile çok şık ve rahat oturma grupları yapmışlar.

 

Sadece oturmadık tabi :)

Zugdidi şehir rehberinde, gezilmesi gereken iki yer var. Biri Dadiani Palace (Dadiani Sarayı) nın da içinde bulunduğu şehir parkı. Diğeri de Sarayın hemen yanında bulunan Botanik parkı. Botanik parkı, 19. yüzyılda Versay sarayı ve Milano’dan bitki siparişi edilerek, İtalyan uzmanlar tarafından inşaa edilmiş. Ama botanik parkında düzenlemeler yapıldığı için kapalıydı gezemedik. Dadiani Sarayı’nı da pazar günü geç saatte Zugdidi de olduğumuz için gezemeyince, salı gününe kadar bekleyip görmeye karar verdik. 2 gün bulvarda turladıktan ve bilumum ara sokaklarını dolaştıktan sonra, salı günü saraya ziyaretimizi gerçekleştirdik. Ziyaret benim açımdan verimsiz geçti. İçeride fotoğraf çekmek yasak. Salondaki görevli benden kıllanınca, bütün sarayı (tamamı 2 salon) görevliyle birlikte gezmek zorunda kaldım :) Pınar özellikle sulu boya resimleri çok sevdi. Birde müzede Napolyon’un maskı var, meraklısına. Eğer botanik parkı da açık olursa 3-4 saat oyalanmaya değer.

 

Parkın girişi, muhtemelen eskiden paralıymış kapıda nostaljik bir turnike var.

 

 

Yuvarlak dere taşlarını ikiye kırıp duvar örüyorlar, çok güzel görünüyor.

 

 

 

Dadiani Palace

 

Şimşir ağaçlarından tünel.

 

 

Yakalanmadan önce sarayda çektiğim 3 pozdan biri :)

 

 

 

 

Sevgiler…

Martvili Kanyonu (Gürcistan)

Martvili Kanyonu (Gürcistan)

Sataplia Milli Parkı’ndan sonra, ikinci noktamız bir kanyon. Ama hava oldu 40 derece. Kanyonu bulsak ta gezecek halimiz kalmadı. Nerede duralım ne yapalım derken, Khoni diye bir yerde kendimize parkın yanında, kocaman ağaçların dibinde, harika bir nokta bulduk. İnternetten bakınca 2014 sayımlarında nüfusu 24 bin olarak görünenen bu yer, bizi mest etti (sıcaktan da olabilir tabi). Bu ufacık yerde kocaman bir tiyatro salonu bile var. Yerimizi de beğenince, burada iki gece kaldık. İlk gece birileri perde ve projeksiyon makinesi getirip, parkı açık hava sinemasına çevirdi. Pınar Julia Roberts’in bir filmini Gürcüce izledi :) İkinci gece, bir başka ekip, ses sistemi getirdi ve gençler hem dans etti, hemde gitarla şarkılar söyledi.

Burada yaşadığımız en ilginç olay da; bir adamın (biraz çakır keyif bir adam) burada yatmayın diye, bizi evine götürmeye kalkması oldu. Bu ilk teklifi nazikçe redettikten sonra, bizi yemeğe götürmeye kalktı. Ardından dondurma getirdi. Daha sonra bir paket sigara ve en sonunda da 2 litre bira alıp getirdi (sadece dondurmayı yedik). Yalnızca Gürcüce bilen bu arkadaş, bizimle iletişim kurabilmek için, neredeyse 1 saat kendini paraladı ama birayı da istemeyince, bizden umudunu kesti.

 

Khoni şehir parkı. Kocaman ağaçlar. Serin sakin. Kimi müzik yapıyor, kimi yürüyüş. İçki içende var. Mini etekle dolaşan da sarhoşundan ayığına bir kişi diğerine yan gözle bakmıyor.

 

 

Parkın içinden karavanımızı seyrediyoruz, çok ayrı kaldık ya :)

 

Sabah camları indirmek için kontağı açınca çıkan manzaramız da bu.

Martvili Kanyonu Khoni’ye 22 km. Yola çıktık, kanyon deyince insan derin bir vadi bekliyor. Derinlik içinde önce biraz çıkmak gerekli ama biz dümdüz gidiyoruz. Yine bir navigasyon macerası yaşayacakmıyız diye düşünürken, bir sürü özel otoparkın olduğu geniş bir alana geldik. Aracı uygun bir yere çektik. 200 mt yürüdük ve kanyon girişi karşımızda. Giriş 17.25 Lari. Bu rakamı kim tespit etmiş bilmiyorum umarım değer. Kanyonun bir yürüyerek gezilecek bölümü var, birde küçük şişme kanolarla gezilen bölümü. Yürüyüş parkurları kısa, toplam 600-700 metre. Bizdeki koca kanyonları gördükten sonra biraz hayal kırıklığı. Adamlar ufacık yeri düzenleyip herkesin uğrak noktası yapmışlar. Biz elimizdekileri bitirme telaşındayız. Güzel yer, bol su var. Güzel kaya oluşumları, birçok minik şelale. Huzurla akıntıda salınan kocaman balıklar. Yakınlardaysanız ve zaten fazla yürümekten hoşlanmıyorsanız uğranabilir.

 

Martvili kanyonu girişi. Bu girişe bakınca insan koca bir kanyon bekliyor.

 

Sağda tenteli alan, kanyonda kano ile tur atacakların yeri. Bu tur, 300-400 metre sürüyormuş. Sol taraf ise kanyonun içine giden yürüyüş yolları. O da 500-600 metre :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kocaman balıklar aşağıda salınıyor. Ama olta atmak yasak :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sağa doğru sakin bir suda gidiyorsunuz. Geri gelenlerin hiç biri ıslanmamıştı. Yani rafting değil kano turu yapıyorsunuz :)

Sevgiler…

Sataplia Milli Parkı (Gürcistan)

Sataplia Milli Parkı

Kutaisi’ye 12-13 km mesafede (googlemap sapıtınca, bizim yol 20 km sürdü :) ). Parka giriş, Gürcistan şartlarında biraz tuzlu. Kişi başı 17,25 Lari, sevindirici yanı otopark ücretsiz (yani ben sevindim :) ). Parka giriş guruplar halinde, her yarım saatte bir toplu olarak giriliyor. Gurupların başında bir rehber açıklamalarda bulunuyor. İlk nokta, dinozor ayak izlerinin olduğu, üzeri kapatılmış olan salon. Ardından, mağara’ya yapılan ziyaretten sonra, rehberler sizi kendi halinize bırakıyor. Orman altında yürüyüş, cam balkondan Kutaisi manzarası, biraz meyve toplama derken, 2 saat dolu dolu geçti.

 

Dinazor ayak izlerinin bulunduğu kapalı alan.

 

Kayaların üzerinde gezmek yasak. dinazor ayak izlerine tepeden bakıyorsunuz.

 

 

 

Bu patates baskının dinazor izi olduğunu söylediler :) Çapı 25-30 cm vardı.

 

 

Eğer böyle bir iz bulursanız ve 6-7 cm den büyükse dinazor izi,  küçükse tavuk izi. Bunlar yaklaşık 1 karış vardı kesin dinazor.

 

 

Farklı yerlerde bir sürü iz vardı. Sürü mü geçmiş, yoksa 2 tanesi daireler mi çizmiş anlayamadık. İzlerin üzerinden biraz zaman geçtiği için, yoksa kaçmazdı.

 

 

Güruh halinde yürüyoruz.

 

Saat kulesi ahşaptan ilginç bir tasarım, tek sorun çalışmıyor. Saate bakıp kaçta gezmişler diye tahmin yürütmeyin diye söylüyorum.

 

 

Burası kafeterya.

 

Dinazor maketleri.

 

Soldaki hareket ediyor ve ses çıkarıyor. Bütün çocuklar çığlık çığlığa :)

 

Mağaranın girişi. Burada da içerdeki gurubun çıkmasını 10 dk. bekledik .

 

 

 

 

Burada para atılan kumbara gibi bir yer var. Dilek diliyorsunuz, üst ile alt parça birleştiği zaman dileğiniz oluyormuş. Gerçi 1-2 milyon yıl sürebilir ama olsun :)

 

Soldaki yeşil kıyafetli rehber, önce Gürcüce sonra İngilizce bilgiler veriyor.

 

 

 

 

Mağara çıkışı orman altında bu meyveleri topladık, çilek gibi ama değil. Ne koku var ne de tat. Yedik bir şey olmadı.

 

 

 

Cam balkon.

 

 

Cam balkondan Kutaisi.

 

 

 

Sevgiler…

Kutaisi (Gürcistan)

Kutaisi

Katski Dikiti’ne yaptığımız kısa ziyaretin ardından, tekrar yola çıktık. Kutaisi’ye kadar yaklaşık 60 km yol var. Hava sıcak, yol kalabalık ve bozuk. Kutaisi tabelasını gördükden sonraki ilk uygun noktaya yanaştık. Yanımızda bir park var, koca ağaçlar serin mi serin, daha da kımıldamam. Deeerken 2 saat ağaçların altında oturunca hararetim normale döndü. Ufak bir tur atalım, etrafta ne var ne yok diye tekrar yola çıktık (yaya olarak). Sonra da tren istasyonunu bulduk. Normal otoparkın dışında yanda çakıllık bir alan var. Tam konaklamalık. Karavanı aldık, daha merkezi olan bu noktaya taşındık. Colchis çeşmesi denen, ama çeşme değil meydanın göbeğinde kocaman bir havuz ve fıskiyelerden oluşan yere doğru kısa bir yürüyüş yaptık (bizim kısa turlar 10bin adım tutuyor haberiniz olsun). Kutaisi’de görülmesi gereken bir çok şey, bu çeşmeye 500-600 metre mesafede bulunuyor. Bazı yerler sezon nedeniyle kapalıydı. Opera binası ve Tiyatro binasını ancak dışarıdan gördük, keşke ikisinde de birer temsil izleme şansımız olsaydı. Şehir müzesi küçük 3 salondan oluşuyor ama bir yarım saatinizi ayırmanızı öneririm. David Kakabadza Kutaisi Resim galerisi de tek salonu olmasına rağmen, bize her resmin başında tek tek açıklamalar yaparak bilgilendiren görevlisiyle, güzel anılar bıraktı. Nehrin karşısında bulunan Bagrati Katedrali’ne yaptığımız ziyaret pazar gününe denk geldiği için, bir çok nikahı yakından görme şansımız oldu. Eğer imkanınız varsa sizde pazar günü gidin derim. Gürcistan’da küçük de olsa Yahudi nüfusu bulunuyor. Kutaisi’de de çalışır durumda bir Sinagog var. Daha önce Sinagog görmediyseniz burayıda ziyaret edebilirsiniz. Kutaisi’nin sabit pazarı, Gürcistan’da şimdiye kadar gördüğümüz en düzenli pazardı. Burayı da atlamayın. Şehrin biraz dışında, gurur duydukları yeni parlamento binasına da bir 5 dk ayırabilirsiniz. Çok dolaştınız, merkezdeki Kutaisi parkta oturup serinlediniz ama biraz daha keyif yapmak için, parktaki tek mekan olan Savane kafeye oturmak gafletinde bulunmayın. Eğer sürekli bir şeyler sipariş etmezseniz, başınızda dikilip kalkmanız veya yeni siparişler vermeniz için etmediklerini bırakmıyorlar. Bizim keyif aldığımız iki yerden biri, Bikentia’s kebabery burada, sadece acılı domates sosu üzerinde koca 2 parçadan oluşan şiş kebab ve içecek olarakta armutlu gazoz veya bira var. Diğer mekan Baraqa diye bir yer, burada pideden ete veya Gürcü mantısına kadar her şey var. Kutasisi’ye gelmek için Tiflis’den veya Batum’dan trene binerek Gürcistan’a farklı bir pencereden bakabilirsiniz. Biz karavanın penceresinden bakmaya devam ediyoruz. Kutaisi yakınlarında farklı doğal parklarda bulunuyor. Biz aradan seçme yaparak Sataplia Milli Parkını ve Martvili Kanyonu’nu tercih ettik az sonraaa :)

 

Meşhur Colchis çeşmesi. Bu alanda sovyetler birliği zamanında, Stalin heykeli varmış. Stalin’in aslında Gürcü olmasına rağmen Gürcistan’da durumu biraz karışık. Seveni yanında nefret edeni de çok. Bu meydan sanırım Kutaisi’deki durumu anlatıyor.

 

 

 

 

 

Tiyatro binası.

 

Parkın ana girişi.

 

Opera binası.

 

Parklarda, yol kenarlarında, her yerde heykel var.

 

 

 

 

 

Tepedeki parka çıkmak için bir teleferik yapmışlar. Ama biz oradayken bakımdaydı. Gerçi bu alete binermiydim bilmiyorum :)

 

 

 

Beyaz köprü. Sadece yayalar için.

 

 

 

 

 

 

Golden Marque.

 

 

 

 

Bagrati Kadetrali. Pazar günü olduğu için peş peşe bir sürü nikah töreni var.

 

 

 

 

Tören sonrası dışarda fotoğraf çektiren gelin ve damat.

 

Babasının kolunda heyecan içinde nikah töreni için sırasını bekliyor.

 

İçerde başka bir tören var.

 

 

İki farklı yerde dua ediliyor.

 

Yöresel kıyafetlerle kapıda bekleyen bir ekip.

 

Kutaisi State History Museum.

 

 

 

 

 

Farklı boyutlarda eski inciller.

 

Eski Gürcü çalgıları. Bazıları hala kullanılıyor.

 

Bu da silah meraklılarına.

 

Sataplia milli parkındaki dinazor ayak izinin kopyası.

 

 

 

Kutaisi pazarı.

 

 

 

Peynir tezgahları. Ama bu sıcakta açıkta satılıyor.

 

 

Bizim cevizli sucukların binbir türlüsü var.

 

Un tezgahı. Gece nasıl topluyor merak konusu.

 

 

Turşucular.
Ana pazarın yanında başka bir pazar yeri.

 

Güvercin besleyen aziz :)

 

 

Sokaklar elden geçiyor.

 

 

Binanın üstündeki yapım yılı 1881-1882

 

Kültür parka çıkan merdivenler. Tepede bir de dönme dolap var. Dönüyor mu bilemem çünkü çıkmadık :)

 

 

 

 

 

Bir sürü direkle yıllara direniyor.

 

 

 

Chain bridge. Zincirli köprü, bu isim nereden akıllarına geldiyse :)

 

Köprü artık zincirlerden destek almıyor.

 

Bagrati Katedralinden inerken yol kenarında bulduk. Kokulu, bol aromalı ve koca çekirdekli ilginç bir üzümdü.

 

 

 

 

Öğleden sonra gelmekte yarar var. Yemek saatinde ayakta duracak yer yok. Zaten oturacak yerde yok. İki menü var. Acılı domates sosu üzerinde iki koca şiş ve bira veya armutlu gazoz. Fiyat; bira kebab 7 lari, gazoz kebab 6 lari. Ekstra sos 1,2 lari Sipariş vermenin bu kadar kolay olduğu böyle keyifli bir yer her zaman bulamazsınız :)

 

Bir porsiyon kebeb ve bir dilim ekmek bu fotoğrafta eksik :)

 

Gürcü mantısı hinkali. Temel olarak kıymalı oluyor. Ama peynirli, mantarlı ve sebzeli de var. Yemek için özel bir yöntemi var. Bunu göstermek için bir kaç fotoğraf çektik ama ne kadar açmışım ki, fotoğraflardan ben bile korktum. Daha sonra tekrar deneyeceğiz :) bu gibi genel konuları Gürcistan seyahatimizin sonunda Gürcistan notları diye ayrı bir başlıkta paylaşacağım.

 

 

Khareba kilisesi.

 

 

Gördüğümüz en renki kiliseydi. Sütunlar esasında taştan ama üzerine bir kaplama yaparak mermer efekti vermişler.

 

 

 

 

 

 

David Kakabadze Resim galerisi.

 

Müzenin bahçesinden

 

 

Gigo Gabashvili1862-1936 bu kendi portesi. Elindeki boynuzdan şarap içmeyi çok severmiş. Resme bakınca, hayattan zevk alan, neşeli bir insan izlenimi veriyor. Tabi sadece şarap içmemiş, Tiflis Resim Akademisinin kurucularından ve İlk Profesörü.
Elene Akhvlediani’nin 1901-1975 On The Tsikhisjvari Pasture adlı eseri.

 

Bunun açıklamasını çekmeyi unutmuşum :)

 

Alexander Bazhbeuk-Melikov 1891-1966 (Portrait)

 

Gagoshidze Gurami’nin 1941-1995 Old Kutaisi tablosu.

 

Leladze Avtandili’nin 1952-2016 Chan Bridge tablosu.

 

Nebieridze Bernrdi1939-1987  (Vaxtang Khvedelidze S portrait)

 

Valeri Margiani 1942- (Kutaisi)

 

Alexandre Bandzelande 1927-1992 (Chikovani’s Portreit)

 

Samson Nadareishvili1895-1959 (Priosmani) hayatı boyunca hiç bir eğitim almamış bir ressam.

 

Boris Dzhimsheruli 1929-2003 (Autoportrait)

 

Lakob Nikoladze 1876-1951 (Portrait of Chakhrukhadze)

 

Kutaisi Sinagog’u

 

 

 

 

Parlamento binası.

 

Biraz fazla fotoğraf olmuş sanki :) 1 hafta kalınca böyle oluyor, bir de sıcaktan neyi çektiğimi unutunca, bir dünya fotoğraf olmuş. Bu iyi hali, Pınar’a dua edin. O ayıklamasa  hepsini çakardım :)

Sevgiler…

Katskhi Dikiti (Gürcistan)

Katskhi Dikiti (Gürcistan)

Dikiti göreceğiz diye, 30 küsur kilometre öyle bozuk yolda yolculuk yaptık ki neyse, yinede değdi güzel yermiş. İşin en acı tarafı, Chiatura’ya 10 km mesafedeymiş, planlamayı düzgün yapsaydım haybeye git gel aynı bozuk yolu iki sefer katetmeyecektik. Bu kadar ağlamadan sonra, detaya gelirsek. Bütün zorluklarına rağmen iyiki gitmişiz. Yolda çok güzel böğürtlen topladık. Ama bunun dışında yeme içme işini unutun. Ana yoldan saptıktan sonra ilk kilometrelerde 2-3 dükkan var, sonra durum kel. 40 metre yüksekliğinde kireçtaşı bir kaya oluşumunun üstündeki küçük bir manastır. Tarihi 9. -10. yüzyıla kadar gidiyormuş. Bu yapıyı yaparken, kaç Rahibin telef olduğu ile ilgili bir bilgi yok. Şimdiki teknik imkanlarla bile, Manastır’a çıkış güvenlik nedeniyle yasak. Uzaktan görülmesine ve pek te saklı olmamasına rağmen unutulan bu manastır, 1945 yılında tekrar keşfedilmiş. Unutulmasının nedeni, muhtemelen kimsenin tepeye çıkmaya istekli olmaması ve böyle bir yapının olduğunu inkar etmesi olmalı :) Ana yoldan saptıktan 700-800 metre sonra, dik bir rampa çıkıyorsunuz ve geniş bir alana geliyorsunuz. Manastır hala 400-500 metre uzakta, sakın o son rampayı aracınızla inmeyin yürüyün. Biz inmedik ama inenleri gördük o 100 metrelik tırmanıştan sonra araçlar su kaynattı. Dikitin altında, restorasyon çalışmaları son hız devam ediyor. Muhtemelen seneye daha düzenli bir yer olacak.

Neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz için, uzaktan fotoğraf çekmeye başladık.

 

Hala uzağız.

 

 

Son yokuş. Yolun sol tarafına merdiven yapılıyor.

 

Sağdaki kafesli yer yukarı tırmandıkları merdiven (şimdi tırmanılmıyor). Soldaki halat ise yukarı malzeme çekmek için kullanılan vincin halatı.

 

 

 

Yukarıya çıkış için kullanılan merdiven.

 

Mum yakmak için yukarı çıkmak biraz riskli olduğundan, aşağıda kayanın dibinde mum yakılan bir bölge var.

 

 

 

 

Yeni bir yürüyüş yolu yapılıyor. Daha az iniş çıkış var.

 

 

 

 

 

 

 

 

Gürcistan’da su sorun. Bu kadar suyu olan bir ülkede, doğru dürüst sokak çeşmesi yok. Bulduğumuz bu çeşme de sürekli akan kaynak suyu vardı. Depoyu doldurmak için dalgıç pompayı kullanmak zorunda kaldık.

 

Biraz fotoğraf çektik, sıcaktan ve rampalardan nabzımızın normale dönmesini bekledik. 1 saatlik bir ziyaret yeterli. Drone kullanıyorsanız getirmeyi unutmayın, bize de bir fotoğraf gönderin :)

Sevgiler…