Galeriler

Köyceğiz, Sultaniye Kaplıcası, Ekincik Koyu (Muğla)

Köyceğiz

Köyceğiz otostop ile gezerken, kısa süreli uğradığım ve beni aracına alan kişinin, bana yarım tavuk ile pilav (pilav tam) ısmarlaması nedeniyle bende çok güzel hatıraları olan bir yer :) Daha sonraki yıllarda deniz merakının, bizi tatlı su kenarlarından uzak tutmasına rağmen, bu sefer Köyceğiz’i ve gölü, karavanımızın gidebildiği her noktasına giderek tanımak istiyoruz. İlk önce, kordon boyunda küçük bir cepte kendimize bir yer buluyoruz. Göl manzaralı, önümüz çim, arkamızda koca okaliptuslar. Bisiklet ve yürüyüş için 2-2,5 km uzunluğunda bir parkur. Bir karavancı daha ne ister ki ? Burada da gelenek bozulmadı, önce 2 gün yağmur yedik :) sonrasında hava açtı ve bize muhteşem manzaralar sundu. Geldikten 3-4 gün sonra, Türkiye Kano ve Kayak Milli Takım seçmelerini, karavanımızın penceresinden izleme şansımız oldu. Farklı takımlardan bir çok sporcunun kürek seslerine ve heyecanlarına ortak olduk. Uzun yürüyüşler yaptık (yine). Pazartesi kurulan, çok güzel bir pazarları var. Bu pazarda yeni otlarla tanıştık, kuzu göbeği mantarı yedik (tadı çok güzeldi). Birkaç otel dışında çok katlı yapılar yok, sokaklarını dolaşmak keyifliydi. Bunca zamandır ilk defa suyu nereden alacağız diye düşünmedik 100 metrede bir sokak çeşmesi var, suyun bu kadar bol olduğu başka bir yer görmedik. Her ayın son pazarı çok büyük bir ikinci el pazarı kuruluyormuş (biz son pazara denk gelemedik :) ). Yeni dostlar edindik. Köyceğiz sunum severler adlı bir grupla tanıştık ve onlara karavanda geçen iki yılımızı anlatan kısa bir sunum yaptık. Onlarda bizi sabırla dinleme inceliğini gösterdiler, hepsine çok teşekkür ediyoruz.

 

Karavanımız ve bahçemiz.

 

Köyceğiz kordon, yürü yürüyebildiğin kadar.

 

Tepelerde kar var. Bazen soğuğu aşağılara kadar iniyor ama yinede hava çok güzel.

 

Cumhuriyetin ilk yıllarından kalma bu evleri, Köyceğiz’in ara sokaklarında hala görmek mümkün. Yapım yılları 1930-1960 arası.

 

İlk yapıldığı yıllarda balkonda oturup gölü seyretmek vardı :)

 

Bu eve pembe bir cumba, madalyalık estetik anlayışı :(

 

Kahvaltı hazırlığı. Mandalinalar cevizden biraz hallice olunca 2 bardak su için bayağı uğraş verdim.

 

Mutlu son :)

 

Hep gezmiyoruz, halımızı yeniledik. Duvaaaardan duvaraaaa :)

 

Birazda gölün keyfini çıkarmak lazım

 

Kayağı indirdik ama, keyif kısmını bir arkadaşımız yaptı.

 

Köyceğiz’de de kural bozulmadı yine bir köpeğimiz oldu.

 

Neresi aşağısı, neresi yukarısı.

 

Ördek turu.

 

Karavanın kapısından

 

Günbatımı.

 

 

Türkiye Kürek Federasyonu Kano ve Kayak Milli Takım Seçmeleri

 

Açıktaki kayaklar yarışıyor. Kıyıya yakın olanlar ise başlangıç noktasına doğru yol alıyor.

 

Devrilmeden binmekte inmekte yetenek istiyor.

 

Açıktaki çiftli kürek çekenler kayak elemeleri için yarışıyor. Kıyıda dizinin üstünde kürek çeken ise kano elemelerine hazırlanıyor.

 

 

 

Kuzu göbeği mantarı.

 

İçini kesince tepe noktasına kadar içi boş. Yine de benim tarifime göre gidip toplamayın bir bilene sorun.

 

 

Az sonra :)

 

Mutlu son.

 

Yol hazırlığı, suyumuzu doldurduk.

Köyceğiz’de sürekli yaşayanlar nemden ve eğer rüzgar esmezse oluşan hava kirliliğinden biraz şikayetçi. Bunun dışında bizim çok keyif aldığımız yerlerden birisi oldu.

Köyceğiz’den sonra, göl kıyısında yaklaşık 25 km uzaklıkta Sultaniye kaplıcalarını ziyaret ettik. Gece kaplıca sefası yaptık, dışarısı soğuk olmasına rağmen, açık havada kaplıca keyfi çok hoştu.

 

Sultaniye kaplıcaları, sabah erken kaplıcanın keyfini bir kedi ile paylaşıyoruz. O dışarda ben içerde.

 

 

Kahvaltıda bu sefer sarı ot var. Pek sevmedim.

Kaplıcanın ardından, Ekincik Koyu’na giderek deniz hasretimizi giderdik. Ekincik Koyu çok güzel bir koy ama kış için fazla sakin. Yinede seakayak ile 5-6 km kürek çekerek koyu tam tur attım. Bu turun en güzel tarafı, suya düşmüş bir kara kaplumbağasını bulmak oldu. Hala hayatta olan bu deniz sevdalısı arkadaşı yanıma alarak karaya çıkardım.

 

Ekincik koyu. Balık için aldığım kepçede bir tosbağa :)

 

Yolcumla birlikte kıyıya yanaşıyorum.

 

Sudan çıkıp birazda ısınınca çok hareketlendi. Tekrar düşmesin diye iyice sarmam gerekti.

 

Akşama mücver var.

 

Ekincik dönüşü tepelerde kuzu göbeği mantarı aradık ama sadece 1 tane bulabildik :) Baharı karşılayan yeni uyanmış yılan gördük, bir kaplumbağa partisine denk deldik (partide bir dişi ve dört erkek vardı :) ). Dalyan’a feribotla geçtik. Feribot dediysek üç araç alan saldan biraz hallice bir tekne, geçtiğimiz yerde 50 metre ama iyi ki var. Yoksa Dalyan’a gitmek için 70 km yol yapmamız gerekecekti.

 

İlk defa böyle bir tabela gördüm.

 

 

Tabelanın neden konduğu belli oldu :)

 

Bulduğumuz tek Kuzu Göbeği mantarı.

 

 

Anemon

 

 

 

Mantar ararken karavana tepeden bakış.

Özetle, Köyceğiz gölü’nü ve çevresini sevdik. Yazın ne olur bilemiyoruz ama en azından uğrayıp, sahilde bir şeyler içebilirsiniz (sahil şart değil iç kısımlarda da çok hoş mekanlar var). Ayın son pazarına denk gelirseniz şu meşhur pazara bir uğrayın. Eğer güzelse ses çıkarmayın, kötüyse mesaj atabilirsiniz :)

Sevgiler…

Yedigöller (Bolu)

Yedigöller

Yaklaşık 15 sene önce ziyaret ettiğimiz Yedigöller’in son halini görmek için yola çıktık. Biraz merak, birazda korku var. Arayı bu kadar açınca göreceklerimizin ne olacağı belli değil. İlk değişiklik,  yol asfalt olmuş ( ulaşım artınca haftasonu ortalık panayır yerine dönüyormuş ).

Bolu çıkışında 3 sırt çantalı otostopçuyu da alarak ekibi tamamladık :) Bolu’dan sonra yol 42 km. 7-8 km’lik bölümü biraz bozuk. Yol 1700 m irtifaya çıkan bir hat üzerinde. Kışın ulaşmak biraz sorun olabilir. Çevrede ki ağaçların yaprakları Yedigöller’de göreceklerimizin ilk işaretlerini veriyor, her yer sarı, yeşil ve kırmızı. Araç; malzemeler ve yeni arkadaşlarla istiap haddinin limitlerine ulaştı. Yedigöller’e inişte ki rampadan sonra, balatalardan gelen kokular eşliğinde,  akşam üzeri alana giriş yaptık. Derin Gölün kıyısında karavanlar için ayrılmış bir alan mevcut. Hafta içi olmasına rağmen etraf yine de kalabalık. Hava kararmaya başlayınca Alan 8-10 çadırcı ile bize kalıyor. Gecenin başlangıcını çakal ulumaları ile karşılıyoruz.

Kamp alanında mangal, semaver ve piknik tüpü kullanmak yasak. Sucuk ekmek planlıyorsanız evde pişirip getirin. Gece büyük varillerin içinde,  ısınma amaçlı ateş yakmaya, belli noktalarda izin veriyorlar. Kamp alanında ki markette çuvalla kuru odun bulma imkanınız da var. Ama temel yiyecek içecek alışverişinizi önceden yapmanız yararlı olur.

Göller arasında gezerken yön levhaları biraz problemli. Arada birilerinden yardım almanız gerekiyor, yoksa Yedi gölü tamamlamanız zor. Hayvanların ayak izlerini gösteren tanıtıcı tabelada Vaşak izi yerine, toynaklı bir hayvanın izinin konulması ilginç olmuş. Bu tabelayı gördükten sonra zehirli bitkiler için konulan tabelalara ne kadar güvenilir bilemiyorum.

Deringöl

 

Deringöl ve köprüsü

 

Büyük Göl

 

Ateş keyfi

 

Köz hazır ama üstüne koyacak bir şey yok

 

Büyük göl

 

Büyük Göl

 

Bu da Büyük Gölün köprüsü

 

İnce Göl

 

Sazlı Göl ve kurbağası

 

İnce Göl

 

Mantarlar geçmişti bu son kalanlardan

 

Tırman tırman bitmedi

 

Şelale ( cik )

 

 

Derin Göl

 

Derin göl

 

Derin Göl

 

Derin Göl

 

Derin Göl

 

Derin Göl

 

Ateşe devam

 

Ateş söndü, içeri kaçma vakti geldi

 

Derin göl

 

 

Büyük Göl

 

Derin Göl

 

 

 

Derin Göl

Yıllar sonra Yedigöller’de bir sonbahar yaşamak çok keyifliydi. Yapraklar dökülmeden ve kar bastırmadan kendinize bir fırsat yaratın.

Sevgiler…

Poyrazlar Tabiat Parkı (Adapazarı)

Poyrazlar Gölü Tabiat Park

Karavancıların haftasonu kaçamağı için Poyrazlar Gölü Tabiat Parkındayız (Adapazarı). Ama Bizim için kaçamak değil, kışlamak için güneye göçmeden önce arkadaşlarla son bir buluşma :)

Uzun süredir bu kadar temiz ve düzenli bir mesire yeri görmemiştik. Gölün çevresinde piknik masaları ve mangal yerleri mevcut. Göl yüzmek için uygun değil ama balık tutma imkanı var. Çevresi güzel çam ve meşe ağaçları ile dolu. Orman altında yürüyüş yapabileceğiniz patikalar mevcut. Gece konaklamayı planlıyorsanız sıkı giyinin gölün soğuğu içinize işliyor :)

 

Erken gelen köşeyi kapar :)

 

Ekip arttıkça şekilden şekile girdik.

 

Akşam sofrası, mumumuz bile var.

 

Çember tamam

 

Karavancılığın keyfi bu

 

Ateş başı

 

Sabah sisi

 

Gece ısı 7-8 derecelere düştü. İyi ki ısıtıcılar var.

 

Karavanlara uzaktan bir bakış (çok uzaktan)

 

Sis ufaktan açılmaya başladı

 

Yağış ve soğuk olunca, piknik masaları boş kaldı

 

Kuş yuvasının son kiracıları,  Sarıca arılar olmuş

 

Tabiat parkının güvenli ortamı Yeşilbaş ördeklere yaramış.

 

Ayrılmadan önce son bir bakış.

 

Sevgiler…

Halkidiki (Yunanistan)

Halkidiki

Halkidiki Yarımadası üç büyük yarımadanın birleşiminden oluşuyor. Bu parçaların her birini parmak olarak adlandırıyorlar. İlk parmak Kassandra, Selaniğe daha yakın ve daha kalabalık.  Üçüncü parmak Athos’ta Manastırlar ve Kiliseler var. Kadınların girmesi yasak, erkeklerde öyle rahat rahat giremiyor. 1.800 Keşiş’ in yaşadığı özel bir bölge,  hiç uğraşmaya değmez :). Biz orta parmak Sithonia’da dolaşacağız. Buradan başlamamızın bir nedeni de, daha önce sadece Sanal olarak görüştüğümüz karavancı arkadaşlarımızla gerçek ortamda tanışmak (mektup arkadaşlığı da bir yere kadar :) ). İlk konaklama noktamız, arkadaşlarımızın da bulunduğu bir kamp alanı. Girişteki bayan görevli biraz gergindi, eşim ve arkadaşımız biraz konuşup anlaştılar (gerçi bana bir şey ifade etmedi,  İngilizce bilmemenin rahatlığı :) ). Kampa girişi ACSI kart ile yapıyoruz (bu kart bazı kampinglerde düşük sezonda her şey dahil ekstra indirimler sağlıyor). Kampta her araç için üzeri tenteli 50-60 m2 alanlar ayrılmış. Elektrik panosu var. Hizmete dahil olanlar;  su, atık su, elektrik, wifi, sıcak duş ( günlük kişi başı 6 dakikalık 1 duş hakkı var). Kampa yerleştik ve arkadaşlar ile sohbet ettik. Ardından bir deniz sefası. Su pırıl pırıl ve sıcak,  oh keyfe bak. Bu kampta 2 gün kalıp ihtiyaçlarımızı gideriyoruz. Yunanistan’da ki ilk taverna deneyimini de 30-40 dk yürüyüş mesafesinde bir yerde geçirdik (adres sormayın bilmiyorum bayağı yürüdük :) ). 2 gün sonra kamptan ayrılıyoruz bu sefer daha güler yüzlü bir görevli var (ya da parayı alınca hepsinin neşesi yerine geliyor).  2 gün için toplam 34 eur. Aralarda önceden tespit ettiğimiz bir sürü koy var. ilk noktaya giderken Neos Marmaras’ a uğruyoruz. Halkidiki’nin farklı yerlerinde Türkiye’den göçen insanlar var.  Yeni geldikleri bu yerlere  göçtükleri bölgelerin  isimlerini vermişler. Neos Moudania, Neos Marmaras ( Yeni Mudanya, Yeni Marmara gibi).

Vur patlasın çal oynasın :)

 

Günbatımı

 

Nikiti yakınlarında Mitari kamp alanı

 

Mitari kamp alanı

 

Mitari kamp alanı. Her yer zeytin ağaçları ile dolu.

 

Mitari kamp alanı

 

Karavan malzemesi satan Zampetas firması nın  ücretsiz kamp alanı (köpekte ücretsiz)

 

Biz eskisini biliyoruz yenisine ihtiyacımız yok diyorsanız siz bilirsiniz. Ama bazılarına uğramakta yarar var. Yeni Mudanyayı pas geçtik (hesapta geri dönecektik ama orası burası derken rota değişti). Yeni Marmara’da limanda kahve içtik,  keyifli bir yer. Perşembe günü pazar kuruluyor gezmek isteyenlere. Şehrin girişinde ücretsiz bir park alanı mevcut. Atıştırmalık bir şeyler ararsanız pizzacılar var. 43 cm büyük pizza 9-10 eur arası, yanına ne içersiniz bilmiyorum ama 2 kişi 15-20 Eur arası öğlen yemeğini kurtarırsınız. Yeni Marmara’dan sonra sakin bir koya gidiyoruz. Koyun girişinde karavanla kalmayın, çadır kurmayın diye bir tabela var. Koyda iki karavan konaklamış bizde onlardan güç alıp yanaşıyoruz. Ama 1 saat sonra ikisi de gidince insan biraz geriliyor. 1 saat kadar olta atıp, boyumun ölçüsünü alınca, koyun bütün cazibesi bitiyor. En yakın 2. nokta 30 dk uzaklıkta. Hava kararmadan hareket ediyoruz. GPS sağa dön dedi,  ama yol o kadar dar ki karşıdan bir şey gelse ne yapacağız belli değil. Neyse ki 700-800 m sonra yol genişliyor ama bu seferde zemin çok kötü. Denizi görmek bu kadar keyif vermemişti :) en az 15-20 karavan var ama sahil kocaman. Kimseyi rahatsız etmeyecek uygun bir noktaya yerleşiyoruz. 20 m ötesi deniz, arka tarafta kışın bataklık olduğu anlaşılan sazlık alanlar var. Yemeğimizi yedikten sonra havanın kararması ile uzun zamandır göremediğimiz, sadece yıldızların aydınlattığı gökyüzüne kavuşuyoruz.

Yeni Mudanya Limanı

 

Yeni Mudanya Limanı

 

Bu koyun girişinde konaklama yapmayın tabelası vardı. İlk geldiğimizde 2 tane karavanı görünce heveslendik ama 30 dk sonra kimse kalmayınca tekrar yola çıkmak zorunda kaldık.

 

Kocaman bir kumsal 20 civarı karavan var

 

Çok güneş var. Tente yetmedi eklemeler yaptık :)

 

Koy ikiye bölünmüş durumda bizim kaldığımız büyük kısım

 

Koyun arka kısmı

 

Bu minyatür kiliseleri bütün yol kenarlarında görmek mümkün. Bu kiliseler bu noktada ölen veya büyük bir tehlike atlatan insanların anısına,  ailesi tarafından yaptırılıyormuş. İnsanı kendine getiren bir şey :(

 

Yunanistan’da kamp alanı dışında konaklamanın en büyük sorunu, su temini. Bizde çeşmeler artık yok diye üzülürken Yunanistan’da hiç çeşme yok. Yöntem belli oldu, suyumuz bitene kadar kamp dışı, suyumuz bitince kamp içi :) konaklama yapacağız. Bu koyda 2 gün kalırız derken 4 günü devirdik. Sonraki noktamız Toroni, burada arkadaşlarımızda bize katılacak. Bir nokta üzerinde sözleşiyoruz ama kamp yapacağımız yere gelince bir sürpriz bizi bekliyor. Kumsalın girişine bir tak koymuşlar, girmemiz mümkün değil. Sezon bittiği için Toroni içinde merkezi bir konumda başka bir park yeri bularak konuşlanıyoruz. Güzel bir deniz, kocaman bir kumsal. Bizi gören yanaştı, bir anda 4 karavan olduk :)

Ertesi sabah Porto Koufo ya hareket ediyoruz ( hareket dediysek 2-3 km :) ). Burası neredeyse tamamen kapalı, daracık bir girişi olan çok güzel bir koy. Karavanları park ettiğimiz yerden denize girmek için 2 metre yürümemiz yeterli. Yakındaki marinaya ufak bir yürüyüş yaparak günü tamamlıyoruz. Her şey çok güzel, tek sorun sivrisinek biraz fazla. Burada 2 gece kalıyoruz, esasında daha fazla kalmayı planlarken çıkan fırtına işin keyfini kaçırıyor. Yeni bir kampinge doğru yola çıkıyoruz. Bu sefer mesafe uzun 30-40 km.  Yol üstünde ufak tefek yerlere giriş çıkış yaparak etrafı geziyoruz. Bir marketten peynir takviyesi yapıyoruz. Peynir pahalı 7-8 eur altında peynir yok, biraz düzgün peynirler 10-15 eur arası. Kamp alanında ACSI indirim kartımız geçerli, geceleme 15 eur. Burada sıcak duş sınırsız. Görevli bize kamp alanını gezdiriyor. Neyin nerede olduğunu gösteriyor. Sonra istediğiniz yere yerleşin diyerek gidiyor. Kamp alanı denize 300-400 m mesafede. Önce maske ve şnorkel ile bir keşif turu atıyorum,  ama rüzgar burada da o kadar çok esiyor ki dönerken titremekten canım çıkıyor :) sıcak ve sınırsız duş, ancak içimi ısıtıyor. Akşam üzeri kısa bir tur atarız diye çıktığımız yürüyüş 2-3 km’yi buldu. Bir de tavernaların olduğu bölgeyi keşfedince tam oldu :). Akşam menüsü; bira ve midye ( midye sulu ve domates soslu). Hesabı beklerken farklı bir fiyatlandırmayla karşılaşmayacağınızı bilmek güzel bir şey. Bu kadar fazla yemekten sonra,  yaptığımız yürüyüş vicdanımızı rahatlatıyor. Kamp alanında suyumuzu aldık,  çamaşırlarımızı yıkadık ve yola çıktık. Ara yollardan,  bize tarif edilen yeni bir noktaya gidiyoruz. GPS o kadar çok döndürdü ki,  tam şüpheye düşmeye başladığımızda süper bir manzara bizi karşılıyor. Ama ufak bir pürüz var. Bu nokta da kamp yapmak yasak tabelaları var. Yine de denize girmeden bölgeyi terk etmiyoruz. Sonraki nokta Lerissos,  buraya yaklaşırken de acaba konaklayabilecek miyiz şüphesi var, ama kıyıda 4-5 karavan ı görünce rahatladık. Arada kendimize bir nokta bularak yerleşiyoruz. Kısa bir deniz sefası, su artık soğumaya başlamış. Sakin bir gecenin ardından sabah tekrar hareket zamanı. Dönüş yolunda uğrayıp denize girmeyi planladığımız Neos Iraklitsa’da kumsala yakın bir otoparka giriyoruz. Artık sezon kapanmış, otopark ücretsiz. Kapılar açık, 3-4 karavan var (demek ki kalınabilir). Geç geldiğimiz için denize girmeye üşenince Deniz sezonunu kapamak zorunda kalıyoruz :)

Toroni sahili. Sezon harici olduğu için kumsalda konaklayabildik.

 

Toroni

 

Porto Koufo

 

Porto Koufo limanı

 

Porto Koufo. Karavan kumsalda

 

Porto Koufo

 

Porto Koufo

 

 

Porto Koufo

 

Porto Koufo’dan ayrılırken tepeden son bakış

 

Kahve zamanı

 

Kalamitsi sahili

 

Kalamitsi sahili

 

Yerin adını unuttum :)

 

Sykia Melissi kamp alanının sahili (sahil 300mt ilerde)

 

Eski rüzgar değirmenlerinin taş yapıları

 

Sykia sahili

 

Sykia Melissi kamp alanı

 

İspendek

 

Deniz çok güzel, ama yine kamp yasağı var. Sadece denize girdik

 

Yeni bir koy

 

Koyun genel görünüşü

 

Yola devam

 

Lerissos

 

Lerissos

 

Lerissos günbatımı

 

Lerissos

 

Iraklitsa. Sinarit palazı (deniz e geri iade)

 

Balık tuttuk ya, hemen kutlama zamanı :)

 

Yunanlılar doğru yolu bulmuş :)

 

Iraklitsa limanı

 

Küçük bir kilise

 

Park alanında gün doğumu

 

Ertesi gün, gece yağmuru yedik :)

 

Dönüşte Kavala’yı pas geçip,  direkt  Dedeağaç’a gidiyoruz. Otopark bomboş.  Karavancılar sezonu kapatmış. Herkes sıcak yerlere kaçmış. Artık buranın yerlisi sayılırız. Sokakları bir kontrol ediyoruz her şey yerli yerinde :)

 

Porto Lagos Agia Nicolas Kilisesi

 

Porto Lagos Agia Nicolas Kilisesi

 

Porto Lagos Agia Nicolas Kilisesi

Sabah geç bir kahvaltının ardından gümrüğe doğru yola çıktık.  Sıra  olmadığı için Türkiye’ye giriş işlemleri daha hızlı oldu.

20 günü tamamladık ve yurda döndük. Biz böyle bırakmamıştık,  ne zaman kış geldi ?  Fazla oyalanmadan sıcak yerlere kaçmak lazım :)

Sevgiler…

 

Dedeağaç, Gümülcine, Asprovalta, Selanik (Yunanistan)

Dedeağaç, Gümülcine, Asprovalta, Selanik

Bir aydır İstanbul’da daral geldi. Sonunda karavanı yerleştirdik ve yine yollardayız. Ama hedeflediğimiz 3 aylık Avrupa turunu yapamıyoruz. ilk çıkışımız için toplam 20 günlük vize verdiler. Bu süreyi sadece Yunanistan’da geçireceğiz. İlk hedef Dedeağaç. Sabah 06:30’da kontağı çevirdik, tahmini yol 310 km. Yeşil sigortamız ( Avrupa da geçerli trafik sigortası) saat 12.00’de devreye giriyor. Gümrükten geçişimizi ona göre ayarladık. Eski bir karavancı olan arkadaşlarımız, bu ilk yurtdışı karavan  seyahatimizde bize öncülük edecekler. Çıkış ta  başımıza ne geleceği merak konusu :) Türkiye’den çıkışımız yarım saat kadar sürdü. Ama Yunanistan’a girişimiz nerdeyse 2 saati buldu. Neyse ki bir sorunla karşılaşmadan girişi gerçekleştirdik.

Çıkış için sıradayız

 

Meriç Köprüsü üzeri, birazdan Yunanistan’a giriş yapacağız.

 

İlk hedef Dedeağaç (Alexsandrapoli). Sınırdan geçtikten sonra 45 km civarında bir yol. Gümrükten geçince ilk mola yerinde,  gurbetçi bir ailenin karpuz ikramı ile karşılanıyoruz (umarım kısmetimiz böyle devam eder :) ). Dedeağaç’a ulaştığımızda uykusuzluk,  yorgunluk iyice kendini gösteriyor, sahile yakın bir yerde 3-4 saat istirahatin ardından şehre yakın bir noktada konumlanıyoruz. Akşam üzeri ufak bir şehir turu, internet hattı temini ( hat temin ederken peşin ödenmiş hat olduğuna emin olun, hiç birşeyin altına imza atmayın, sonra farkında olmadan 2 yıllık bir sözleşmeyi imzalayabilirsiniz). Şehir ancak akşam uyanıyor (Yunanistan’da bu duruma alışın, sabah geç kalkıyorlar, öğlen yatıyorlar,  akşam da yatmıyorlar :) ). Gece frappe (soğuk kahve) ile günü noktaladık. Sabah ekipten önce erkenden kalkıp, ufak bir şehir turu atarak,  kahvaltılık mekan tespiti yaptım. Kahvaltı seçenekleri biraz zayıf, kendinizi pek hazırlamayın :) İki dilim börek ve iki kahve adam olana çok bile.

Yol yorgunluğunu atıyoruz.

 

Dedeağaç deniz Feneri. Etrafı kafelerle çevrili.

 

Şehrin girişinde bir otoparkta geceledik. Yarın Gümülcine’ye gideceğiz kampinge girmeye gerek yok.

 

Ufak bir etkinlik, tadımlık yiyecek ve icecekler vardı (tattık :) )

 

Markette kabak reyonu.

 

Bu patlıcandan ne dolma olur ne de karnıyarık :)

 

Hedef Gümülcine. Önce bir marketten ufak tefek eksiklerimizi tamamladık. Gümülcine Türk nüfusun fazla olduğu, hiç yabancılık çekmeyeceğiniz bir yerleşim. Meydanda Türk Gücü Spor Kulübünde çay veya kahve içebilirsiniz. Heryerde Türkçe konuşuluyor, yurtdışına çıkmanın gerginliğini atmak için çok iyi bir yer. Öğlen atıştırmalığı meydanda börek ve ayran. Kasaplar çarşısında et, sucuk kavurma gibi farklı ürünlere ulaşmanız mümkün. Almak istediğiniz hayvanın fotoğrafı ya da çizimi hataya yer vermeden seçim yapmanızı sağlıyor.

Gümülcine

 

Gümülcine

 

Gümülcine sokakları.

 

Saat Kulesi ve Cami arka arkaya

 

Şarküteri dediğin böyle olur.

 

Gümülcine’de herkese yer var.

 

Yunanistanda ( Makedonya bölgesinde) gördüğümüz nerdeyse bütün şehirler, yeni yapılar tarafından istila edilmiş durumda. Tarihi dokuları bulmak ve görmek oldukça zor. Gümülcine’de ufak bir turun ardından, Kavala’ya doğru yola çıkıyoruz. Yunanistan’da otoyollarda ücretlendirme biraz ilginç, aracın dingil mesafesi haricinde yükseklik te önemli. 270 cm üzeri araçlar direkt kamyon tarifesinden işlem görüyor. Kavala nın girişinde, deniz kenarında bir mola vererek, motorları ve kendimizi soğuttuk, biraz dinlendik ve Kavalaya girdik ( Turistik bölgelerin bazılarında , Eylül sonuna kadar sahile yakın caddeler 16:00 ile sabah 05:00 arası trafiğe kapalı) bu da park edilecek yerlerin sayısını azaltıyor. Mekez de bir otopark a gecelemek için 8 Eur bayıldık. Şehirde bir tur attık. Bir şeyler atıştırdık ve doğru yatağa. Gece oldukça gürültülü geçti. Merkezi bir yerde bulunan otopark, bütün gençlerin geçit töreni yapığı bir noktaymış ( bir daha kalırsak limanda ki otoparkı deneyeceğiz).

 

Kavala’ya girmeden ufak bir mola.

 

Kavala’dan önce sahil

 

Kavala girişi su kemerleri.

 

Kavala

 

Geceler

 

Limandan panorama

 

Sabah erken kalkıyorsanız göreceğiniz manzara bu

 

Kedi bile yok :)

 

Meydan

Sabah kahvaltıyı yolda bir noktada yapmak için erkenden kalkıyoruz ( Zaten kahvaltılık bir şeyler bulmak ta hayal ). Kahvaltıyı dostlarımızla yaptıktan sonra vedalaşarak,  yolumuza tek başımıza devam ediyoruz

Asprovalta kocaman bir kumsal ( nedense Yunanistan’da kumsallar hep boş, evleri 100-200mt geriden başlatmışlar isteyen istediği yerden denize giriyor). Yazlık evlerin ve oda pansiyonların bolca bulunduğu bir sayfiye yeri. Sıcak denizin keyfini çıkardık, sahil de 7-8 karavan daha var. Aralar açık, herkes mesafesini koruyor, göz temasında kısa bir baş selamı,  o kadar. Akşama doğru karavanlar hareketlendi, bizde merakla izliyoruz. Herkez yolun alt kısmındaki başka bir park alanına kaçıyor. Bu kadar adam yapıyorsa, vardır bir bildikleri diye, bizde konvoyu takip ettik. Varmış :) sabah 5’te yol üstüne kocaman bir pazar kuruldu ( Asprovalta’ya gideceklere; Pazartesi günü pazar var). Pazarda ufak bir turun ardından, sarı karpuz alarak yolumuzu Selanik’e çevirdik (karpuz un tadını beğenmedik).

 

Asprovalta sahili. Peşpeşe 7-8 karavan var. Esasında konaklamak yasak ama tenteyi açmaz, mangal yakmazsanız karışan yok.

 

Tenteyi açmadık ama iki şezlong çıkardık.

 

Kumsalın keyfini sadece insanlar çıkarmıyor.

 

Asprovalta’da bir kilise

 

Asprovalta pazarı.

 

Maydanoz fidesi bile vardı.

 

Sanki pazar değil,  balık hali. Ama fiyatlar ucuz değil.

 

Sarı karpuzun resmidir.

 

Selaniğin girişinde,  bir alışveriş merkezinin otoparkına karavanı bırakarak Atatürk’ün evini ziyarete gidiyoruz (plan oydu, rehber kitap a göre özel günler hariç hergün açık gözüken ev,  Pazartesi kapalı olduğu için kös kös geri döndük) . Arabamız olmayınca, toplu taşıtları kullandık. Otobüslerde bütün kapılar aynı anda açılıyor, ilk bulduğunuz yerden girip,  biletinizi en yakın makineye okutuyorsunuz. Atatürk’ün evini ziyaret edemeyince, ufak bir şehir turu attık. Beyaz Kuleden şehri seyrettik (kule giriş ücreti 4 Eur). Selanik,  İzmir’e çok benzeyen bir şehir. Ama burada da modern görünümlü binalar şehri yutmuş durumda. Kısa bir şehir turundan sonra ayrılarak karavan malzemesi satışı yapan, ayrıca ücretsiz konaklama imkanı sunan bir firmaya doğru yola çıkıyoruz ( tesis yola ve havaalanına çok yakın, uzun süre kalmak için uygun değil ). Ön camlarımıza tam uygun bir termal perde alarak mutlu oluyoruz :)

Atatürk’ün evi,  sadece dışını görebildik. Sağolsun gezi rehberi hergün açık diyordu ama Pazartesi açık değilmiş.

 

Girişteki yazı

 

Beyaz kule (beyaz da görmesek)

 

Kulenin içi

 

Kulenin içi

 

Arch of Galerius and Rotunda

 

Arch of Galerius and Rotunda

 

Arch of Galerius and Rotunda

 

Beyaz Kuleden Selanik, İzmir’e çok benziyor

Uzun zamandır internetten görüştüğümüz, bir başka karavancı arkdaşımızla buluşacağımız ve ilk Yurtdışı karavan kampı tecrübesini yaşayacağımız tesise doğru yola çıkıyoruz.

Halkidiki ………………..

Demirköy ve İğneada (Kırklareli)

Demirköy, İğneada

Kilitbahir’de yeterince rüzgar aldıktan ve serinledikten sonra rota, Trakya’nın Karadeniz tarafına geçmeye karar verdik. Demirköy, Istrancaları aşıp, Karadeniz’e ulaşmak için mutlaka uğramanız gereken eski bir ilçe. Fatih’in İstanbul’u Fethi sırasında kullandığı gülleler burada ki dökümhanede yapılmış. Meşe ve kayın ormanlarının ortasında bulunan Demirköy,  tarihine pek te sahip çıkmamış. Yine de şehirde ufak bir tur atarak eski mekanları görebilir, meydanda ıhlamur ağaçlarınn altında çayınızı içebilirsiniz. Eğer Deniz merakınız yoksa ve sakinlik arıyorsanız, farklı heyecanlar tattıracak birçok patika ve orman yolu da sizi bekliyor. İlkbahar aylarında orman çileği, ıhlamur ve mürver toplayabilirsiniz. Yazın ikinci yarısı ve sonbaharda da yabani armut, kızılcık, böğürtlen, muşmula (beşbıyık) gibi meyveleri bulmak mümkün. Çok şanslıysanız Karaca bile görebilirsiniz. İlgi alanınız mağaralar ise Dupnisa Mağarasını ziyaret etmelisiniz.

Belki 60 yıllık bir Koyun Ağılı

 

Bazıları için görev bazıları için oyun zamanı

 

Anakuzusu (Danası)

 

Hudut kontrolü

 

Biz düşmanlığı öğretmeyince dost kalabiliyorlar.

 

 

Yemek zamanı, çay suyu da hazır

 

Kedi işte

 

Eve dönüş.

 

Bu yol yılda bir kaç defa kullanılıyormuş, umarım bugün o gün değildir :)

 

Çay;  ister semaverde,  ister kuzinede.  Her zaman hazır :)

 

Çayı içtik şimdi selfie zamanı :)

 

Dağlar güzel, ama Deniz görmeden duramam diyorsanız İğneada’ya gitmek için yarım saat daha yol almanız gerekiyor. İğneada’ya 6-7 sene aradan sonra yaptığımız bu ziyaret, bizi biraz üzdü. İğneada fazlasıyla betona ve yapılaşmaya teslim olmuş durumda. İğneada’ya gelince denize girmek dışında yapabileceğiniz bazı şeyler (Nükleer Santral gelmeden yapabilecekleriniz); Longoz ormanları, Göller, Beğendik sahilinden Bulgar sınırına bir bakış, Sislioba Köyünde bir bardak çay ve bulabilirseniz bir kavanoz bal almak.

Beğendik Köyünden Bulgaristan manzarası

 

Kumsalın keyfini inekler çıkarıyor.

 

Balık denemelerine devam.

 

 

İğneada kamp alanı

 

Salıncak dediğin böyle olur.

 

Sevgiler….