Etiket arşivi: karavanla yolculuk

Borjomi (Gürcistan)

Borjomi

Borjomi; Gürcistan’ın suları ile ünlü şehri. İlk girişte, büyük bir tabiat parkı var. Burada kalabiliriz düşüncesi ile, ilk olarak parkın ziyaretçi ofisine gittik. Ama parkta sadece çadırlı konaklamaya izin veriliyormuş. Ayrıca motorlu araç girişi de yasak. Yola, ya yürüyerek ya da atlarla devam etmeniz gerekiyor. Eğer gerekli kamp malzemeniz yoksa, ziyaretçi merkezinde bunları da kiralamanız mümkün. Maden suyu kaynağının, ılıca havuzlarının, teleferiğin olduğu ve şehrin eğlence merkezi olan Şehir Parkına doğru rotamızı çevirdik. Daha önce not aldığımız konuma giderken, polis büyük araç girişi yok diye bizi geri çevirdi. Şehir parkına yakın bir konumda bulduğumuz otopark ta ise, neredeyse İspark fiyatına konaklamak zorunda kaldık (24 saat için 20 Lari). Bu konumu kaydedin de, sizde aynı hataya düşmeyin (konum 41.839484, 43.386419). Daha sonra etrafta dolaşırken 400-500 metre yürüme mesafesinde ücretsiz yerler bulduk :( Ertesi gün yerimizi değiştirdik.

 

Kura ırmağı üzerindeki demir köprü.

 

Bir çok park var. İçlerinde harika yapılar da bulunmakta ama çoğu kaderine terk edilmiş.

 

 

 

Tren rayları, ırmak, yol, hepsi yan yana.

 

 

 

Sovyetler Birliği döneminden kalma bir yapı.

 

 

 

 

Pyotr Tchaikovsky’nin Heykeli. Gürcü olmamasına rağmen burada, nedenini bilmiyorum.

 

 

Mini pazar

 

 

Kent parkı’nın içinden akan çay.

 

Derenin sol tarafı park. Sağda ise, bir otel var. Bu köprüden düşmeden tam tur atarsanız otelde bedava kalıyorsunuz :)

 

Köprü bu.

 

 

General Mirza-Reza-Khan ın yaptırdığı yazlık ev.

 

Bütün tavan aynalarla işlenmiş.

 

 

 

 

 

Borjomi, girişinden girip yaklaşık 4km yürürseniz açık havada ormanın içinde bulunan ılıcalara ulaşılıyor. Ilıca da (hot water diyorlar ama pek hot değil haberiniz olsun :) ) soyunma kabinleri, duş tuvalet ve kahve veya meşrubat içebileceğiniz bir büfe var. Giriş 5 Lari. Parkın içinde, Borjomi maden suyunu içebileceğiniz bir çeşme var. Ama sıcak maden suyu berbat bir şeymiş, soğutup için. Parka çocuklarınızla girdiyseniz, Ilıcaya ulaşmanız uzun zaman alabilir. Parkın içinde, bir çok farklı eğlence alanı var. Ilıcaya ulaşmak için diğer alternatif ise (biz bunu yaptık), teleferikle (teleferik tek yön 5 Lari) yukarı çıkıp yaklaşık 2-2,5 km yürüyüşle ılıcaya ulaşmak mümkün. Aman dikkat, son 1km çok dik bir orman yolundan, sıkı bir iniş gerektiriyor. Ilıcaya gidişi bu şekilde yaptık ama dönüşü yine bir orman yolundan yürüyerek parkın içinden geçerek bitirdik.

 

 

Parkın içine girdik, giriş 2 Lari.

 

 

Rus halk masalından uyarlananan bir animasyon filminin kahramanları. Kızın ismi Maşa, bir sirkten emekli olan ayının ise, Mişka

 

 

 

 

 

 

 

Ayakları gözüken iki eleman yaklaşınca plastik bardaklara meşhur Borjomi maden suyundan doldurup, ikram ediyorlar. Aman diyeyim sıcak içmeyin, bir su bu kadar mı berbat olur.

 

Madensuyu çeşmesi bu cam kubbenin altında.

 

Kuş apartmanı.

 

 

 

Parkın içinde, restore edilen yapılardan biri. Ama açıklamaların neredeyse hepsi Gürcüce anlayabilen beri gelsin.

 

 

 

Derenin karşısında olduğu için, neyi ifade ettiğini bilmiyorum. Elinde dünyayı tuttuğunu ve böylesi bir parkta olduğu için barışı ifade ettiğini düşünüyorum. Ama elindeki biraz da ananası andırıyor bu durumda ne diyor bilemiyorum.

 

Dolum tesisinin eski halini gösteren tarihi bir fotoğraf. Ortada ki resimde sağdan dördüncü adam sanki burnunu karıştırıyor, Umarım, bu parti tükenmiştir ve bizim aldıklarımız yeni seridir.

 

Bu fotoğrafta da çeşmeden sıcak maden suyu içen bir grup insan var. Sakallı olanlar şanslı, en azından suratlarının aldığı şekil belli olmuyor :)

 

Teleferiği bekliyoruz. Sağdaki kırmızı eğik demir parçası teleferiğin fren tertibatı. Vagon onu itince yukarı sinyal gidiyor ve makinist sistemi durduruyor. Eğik yapısının orjinal olduğunu ümit ederek vagonu bekliyoruz.

 

Aha geliyor.

 

İçerideki elemen kabin görevlisi, adam hergün bu heyecanı kim bilir kaç kere yaşıyor.

 

Teleferikten parkın manzarası.

 

 

Teleferikten indkten sonra, küçük bir kamp var çadır da kiralıyorlar.

 

 

Tepede sovyetler birliği modeli bir toplu konut.

 

 

Teleferik ten indikten yaklaşık 1,5 km sonra orman yolundan ılıcaya doğru inişe geçtik.

 

Ilıca girişi. Giriş 5 Lari.

 

 

 

 

Dönüş yolu.

 

 

Derenin bir sağından bir solundan gidiyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

Şehre döndük, karavan’a yeni bir yer bulduk.

 

Karavanın manzarası.

 

Bu da gece manzaramız.

Borjomi’de girdiğimiz, en genci 60 yaşında hanımların işlettiği bir lokantada, çok keyifli saatler geçirdik. Önce yan masadaki teyzelerden şarap ikramı geldi. Ardından da Pınar’ı Gürcü havaları eşliğinde oyuna kaldırdılar :)

 

Bulduğumuz yöresel lokanta.

 

 

Pideyi yerken önce yumurtayı patlatıyorsunuz. Sonra pidenin dibini delmeden, peynirleri kazıyıp yumurtayı ve tereyağı nı harmanlıyorsunuz ve ufak ufak keserek dıştan içe doğru yiyorsunuz. Tabağı ne kadar az kirletirseniz o kadar işi biliyorsunuz demek. Diğeri kuzu şiş ama kemikli geliyor. Tadı iyi olmasına rağmen, yerken biraz uğraştırıyor.,

Borjomi’ye 1 gün yeter, otoparka girip keyfinizi kaçırmazsanız, güzel bir gün sizi bekliyor.

Sevgiler…

Vardzia (Gürcistan)

Vardzia

Vardzia, zamanında Gürcistan Krallığının en önemli idarecisi olan, Kraliçe Tamara ve Babası III. George döneminde yapılmış. Dik kayalık bir yüzeye oyularak yapılan bu mağara şehir, en iyi günlerinde 6 bin oda dan oluşuyormuş. Pers ve Osmanlı akıncıları tarafından yapılan saldırılar, ayrıca geçirdiği depremler sonucunda 750 oda günümüze ulaşmış. Vardzia adının çocukken mağaralarda kaybolan Kraliçe Tamara’yı bulan amcasına seslenirken “ak var dzia” (buradayım) demesinden geldiği söyleniyor (internet çevirisinde böyle çıkmıyor ama şimdi efsaneyi de bozmayalım). Odaların neredeyse tümü ziyarete açık. Kapalı olan 8-10 odalık özel bir bölümde ise Kilise görevlileri kalıyor. Kilisede fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor. Yukarıya çıkarken 2-3 yerde su içebileceğiniz çeşmeler ve tuvalet var. İniş çıkış yemek derken 1 günü dolu dolu geçirebilirsiniz (tabi bizim gibi emekliyseniz :) ).

 

6bin odadan 750 odaya düşmüş. Tabi insan merak ediyor 6 bin odanın kalıntıları nerede acaba, hiç mi iz kalmamış

 

Şehre çıkarken, yol kenarına asma ekmeye başlamışlar. Ayrıca arazide bir çok zerdali ağacı var. Çıkarken atıştırmalık hazır yani.

 

Diyor ki fazla kasmayın, oturup bir soluklanın.

 

 

Burası büyük mağaralardan biri.

 

Burası toplantı odası, kabul odası gibi bir şeydi. Adamlar iki damla güneş görüp, etrafı seyretmek için böyle bir mekan yapmışlar.

 

 

 

Kilisenin dışı. Sağda da çan kulesi var.

 

Çan kulesi sonradan yapılmış. Kule derken kaya yüzeye yapılmış sütunların arasına asılan çanlardan oluşuyor.

 

 

Sol da çan kulesi. Sağda ise mum yakılan açık bir alan var.

 

 

Kilisenin içi. Flaş veya tripot olmayınca elde anca bu kadar oldu.

 

 

 

Kilisenin arkasındaki koridor.

 

 

Kilisenin arka koridoruna devam.

 

 

 

Koridorun sonunda camlarla korumaya alınmış bir su kaynağı var.

 

Bu kaynağın suyunu içmek steyenler için, dışarıda musluklu bir bidon var.

 

 

Şehrin yeni sakinleri.

 

Kocaman durduklarına bakmayın hala yavrular.

 

Erzak depolarının içinde bazı küplerin kalıntıları var. Zamanında bu şehirde şaraphane de mevcutmuş.

 

Bin küsur sene önce yapılan alt yapı hala ayakta. Şimdilerde bir evin tesisatı 3 sene sorun çıkarmazsa kendimizi şanslı sayıyoruz :)

 

Aşağıda otoparkın solunda bizim karavan.

 

 

Triplex mağara. Ama sonunda mağara.

 

 

Bir sorun olursa, kullanılmak üzere dehlizlerde çıkışı gösteren tabelalar var. Sanki çıksak nereye çıkacaksak.

 

Bütün duvarlar is içinde kaldığına göre, burası ocak başı kısmı olmalı :)

 

 

 

 

 

Havalandırma bacası.

 

Dışarıda yaptığımız tırmanış yetmedi, içeridede çıkıyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

Hala tırmanıyoruz.

 

 

İniyormuyduk, çıkıyormuyduk hatırlamıyorum.

 

 

 

İnişe geçtik.

 

iniş.

 

Hala iniş.

 

Geriye baktığımızda gördüğümüz manzara.

 

 

 

 

 

Sonunda karavanımıza kavuştuk :)

 

Yemek mekanı. Artık hak ettik.

 

Şiş istediğinizde gelen porsiyon bu ama yanında gelen garnitür de bu kadar :) Kasede çorba ile et haşlama arası bir şey var, tadı güzel. Değişik otlar koymuşlar ne olduğunu anlamadık.

 

 

 

Adet bozulmadı burada da köpeğimiz oldu. Gece saat 01:00 biz köpek besliyoruz :)

Vardzia sabah 09:00 ile akşam 19:00 saatleri arasında gezilebiliyor. Kayalara oyulan bir şehir olduğu için sıkı bir antremana hazırlanın. Aşağıda büyük bir otopark var. Ayrıca nehrin kenarında lokanta ve büfeler var. Et yemekleri 8-15 Lari arası (Gürcistan para birimi GEL veya Lari olarak geçiyor). Pide türü şeyler ise 7-11 Lari. Şiş kebap yerken yanında 3-5 soğan halkası dışında pek bir şey gelmiyor. Ekmek bile ayrı ücret. Mağara şehrine giriş 7 Lari.

Vardzia gişeler ve müze. Müze kapalıydı

 

Vardzia’ya gelirken, yol üstünde gördüğümüz bir kale. Gelişte yağmur ve dolu nedeniyle çıkamadık. Dönüşte de bir yere daha tırmanacak halimiz kalmamıştı.

 

Yol üstü molası kahve keyfi.

 

Bir çeşit mantı.Etlisi, peynirlisi ve sebzelisi var. Etlisi güzeldi (tanesi 0,7-1,5 Lari arası)

 

Nasıl bir yaşama sevinci ise yandan kasayı delmiş.

 

Tadı fazla ekşiydi.

 

Vardzia’nın tek sorunu, toplu ulaşım araçları ile gelmek zor. Ya kendi aracınızla ya da turla gelmeniz gerekli. Biz geceyi otoparkta ve Kraliçe Tamara’nın korumasında güzelce uyuyarak geçirdik.

Sevgiler…

Akhaltsikhe- Akhalskie (Gürcistan)

Akhaltsikhe

Türkgözü sınır kapısından Gürcistan’a geçtik. Ufak bir kapı, bizim tarafta 4 noktadan onay almamız gerekti ama araları 50-100 metre olunca fazla da uğraşmadık. Son kontrolün ardından bariyeri kaldırdılar ve hop Gürcistan. Gürcistan tarafında 2 kontrol var ama tek fark,  araç ve yolcular ayrı kapılardan geçiş yapıyor. Pınar Gürcistan’a benden önce girdi.

Akhaltsikhe bölgesi ilk durağımız. Burası eskiden Ahıska Türklerinin bölgesiymiş ama 2. dünya savaşında Stalin Ahıska’ların Türkiye ile işbirliği yapacağından korkup, bütün Ahıska Türklerini Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürmüş. Bu üzücü olayı hatırlatmamdaki amaç, şehrin ismine aldanıp buranın gerçek sahiplerini aramayın. Ayrıca, gezerken keyif aldığınız yerlerin, bazı gerçeklerini de hatırlamamız gerektiğini düşündüğüm için.

Şehrin ana caddesi ve nispeten yeni yapıların bulunduğu bölüm, bizim açımızdan, ucuz marketlerin bulunması dışında başka bir anlam ifade etmiyor.

 

Gürcistan’ın en önemli tarihi kişiliklerinden biri Kraliçe Tamara

 

 

 

 

 

Yağmur oluklarındaki incelik.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şehir, 1578 yılında, Çıldır Meydan savaşından sonra, Osmanlı hakimiyetine geçmiş. 1828 Osmanlı-Rus savaşından sonra ise, şehri tekrar Ruslar geri almış. Rabati kalesi, farklı devletlerin ve dini inanışların etkisiyle harmanlaşmış durumda. Kalenin içinde cami ve kilise bulunuyor. Kalede bulunan müzede de taş baltadan, Türk kılıcına kadar farklı silahları veya Osmanlı dan kalma eserleri görmek mümkün. 2 gece konakladığımız bu yer bizim çok hoşumuza gitti.

 

Rabati kalesinin içi. Bu alan ücretsiz kısım. Müzenin olduğu bölgeye giriş ise 6 Lari.

 

 

 

Akşam karavanın manzarası.

 

 

 

Kalenin içinde birçok kule var. Kulelerin her penceresi farklı manzara sunuyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Paşa odası olarak geçiyor. Çok güzel ahşap işçiliği var.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Cami’nin içi.

 

 

 

 

Kaledeki  küçük odalar. İçinde ocağı, yatağı bütün temel ihtiyaçlar var.

 

 

 

Cami’nin kubbesi.

 

 

 

Müzede milattan öncesine ait buluntular da var.

 

 

 

 

 

 

 

 

Taş baltalar. Balta değil biblo gibiler.

 

Her kalenin bir zindanı olur.

 

 

 

Kalenin içindeki en büyük süpriz, resim sergisinde bir duvardaydı.

 

Müzenin dokuma ve halı salonu.

 

 

Tulumun atası :)

 

Yeme içme mekanları dışında, çoğu işletme 10:00 ile 17:30 arası çalışıyor. Planınızı ona göre yapın. Bodrum katta faaliyet gösteren ve transparan kıyafetli garsonların (bayan) servis yaptığı mekanlara girmeyin (biz girmedik, giren olursa da özelden paylaşsın merak ediyorum :) ). Sabah saatlerinde yol kenarlarında araç içinde meyve sebze satanlar var. Fiyatları çok ucuz ( nektarine 1 Lari verdik). Nedense, öğlen saatlerinde pek kalmıyorlar. Yiyecek hiç bir şey bulamazsınız, fırınlarda içi dolu pide türevi şeyler var. Eğer yeni şeyler denemek istemiyorsanız, neredeyse bütün marketlerde Türkiye’den gelme ürünleri bulmanız mümkün. 1 günlük ziyaret Akhaltsikhe’yi görmeniz için yeterli bir süre olacaktır.

Sevgiler…

Gürcistan’a doğru…

Gürcistan’a doğru…

Hedef Gürcistan olunca, bazı yerleri biraz hızlı geçtik. Artvin’den sonra Ardanuç’ta Cağ kebab molası. Şavşat’ta çay molası. Arkasından Ardahan’da geceledik. Ardahan’da kaz yiyecektik ama sezonu geçmiş, artık bir daha ki sefere. Yarın gümrüğe doğru yola çıkacağız. Ardanuç yolu bir vadi içinden gidiyor ve çok keyifli. Ardanuç Şavşat arası da, nehrin kıyısında harika bir manzara eşliğinde geçti. Ama hayaliniz orman, sis ve derin vadilerse, rotanız Şavşat Ardahan arasındaki yollar. Tercih sizin :)

 

Ardanuç

 

Ardanuç Kalesi’nin  dön dolaş yolunu bulamadık. Anca bu mesafeden.

 

Bu da diğer pencereden.

 

İşte esas görülmesi gereken yer :)

Şavşat’ın içinden hızlıca geçtik

 

Bu karavansa bizimki ne :)

 

Yatak odasının perdesi bile var.

 

Şavşat yaylaları

 

 

Ardahan da bir gece kalıp, sabah erkenden Türkgözü sınır kapısına doğru yola çıkacağız. Türkiye’de son durağımız. Önce şehirde bir tur attık, ben kurutulmuş kaz peşine düştüm. Meğer kaz sezonu geçmiş, bulduğum tek kaz, geçen seneden kalan ve biraz iri bir kazdı. Kazı alsak karavanda bize yer kalmayacağı için bu sevdadan vaz geçtik. Ruslardan kalma bazı eski yapılar var ama çok hırpalanmışlar. Bir tur atıp, bir şeyler atıştırdıktan sonra, karavana döndük. Şehir girişinde görünen, Ardahan kalesini ziyaret etmeyi sabaha bıraktık. Sabah, şehirden farklı bir yoldan çıkarken gördüğümüz eski yapı ilgimizi çekti. Bina 3-5 ve 7-9 Ocak 1919 tarihlerinde 1. ve 2. Ardahan Kongresinin yapıldığı bina. Müze olarak düzenlendiği için korunmuş durumda. Müze ziyaretinden sonra, Ardahan Kalesi’nde ufak bir gezinti ve ardından Türkgözü kapısından çıkarak, Gürcistan’a geçtik.

 

Eski binalardan biri

 

Ocak 1919 tarihinde Ardahan Kongrelerinin yapıldığı bina.

 

Kongrede alınan kararlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Merkezi ısıtma sistemi. Bu bölümde odun yakılıyor ve çıkan duman borularla binanın duvarları içinde dolaşıyor.

 

 

 

 

 

Merkezi ısıtmanın ikinci ünitesi.

 

 

 

Soldaki Demir köprü, 2015 yılında restore edilmiş.

 

Demir köprü, karavan ve Ardahan kalesi.

 

 

 

 

 

Ardahan Kalesinin girişi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yolumuz zaman zaman kesintiye uğruyor. Gece yolculuk riskli olabilir.

 

 

Son bir mola ve bir şey topladık. Yaprak kiraza benziyor tadı vişneye :)

Sevgiler…

Artvin

Artvin

Bir şehir bu kadar mı dik olur ? Böyle bir yerde yaşamak için Karadeniz’li enerjisi lazım. Kafkasör şenliklerini 10 gün farkla kaçırdık. Artık seneye gelmek için bir bahane olur :) Atatepe mevkii, dünyanın en büyük Atatürk heykelinin bulunduğu yer. Tepe, Artvin’in bulunduğu tepenin tam karşısında. Artvin’den daha yüksekte. Gözümüzü karartıp yola çıktık. Önce çıktık, sonra indik, sonra tekrar çıktık. Sıcaktan mı, yoldan mı bilinmez, tepeye vardığımızda sırtımdan ter boşanmıştı. Bu yolculuğu bir arkadaşımıza söyleyince, Atatürk’e ulaşmanın çok zor olduğunu söyledi. Artvin’in içinde fazla bir şey yok. Yamaçtan, Çoruh nehrini seyrederek oturabileceğiniz yerler var. Kafkasör yaylasına veya Cam balkona giderek manzara seyredebilirsiniz (Cam balkonun yolu yenileniyormuş, biz gidemedik). Çoruh nehrinde, Belediyenin Marina Tesisleri var. Pazar günü, çoğu yer kapalı haberiniz olsun.

 

Artvin’ e yaklaşırken kısa bir mola.

 

Mola sırasında manzaramız.

 

Artvin’in etrafı barajlarla çevrilmiş durumda.

 

 

Çoruh, artık bentlere hapsolmuş. Çılgın akan ırmakta artık balık havuzları yüzüyor.

 

Şelale görmek için ara yollara girmenize gerek yok.

 

 

 

 

 

 

Bu virajlardan kaç tane geçtik bilmiyorum.

 

 

 

 

Atatepe başlı başına Artvin’e gelmeniz için yeterli bir sebep. Atatürk Heykeli 22 m uzunluğunda ve 60 ton ağırlığında. Heykelin montajında kullanılan vinçlerin tepeye çıkması 12-14 saat kadar sürmüş. Heykelin kalıpları da, heykel yapıldıktan sonra tepeden indirilmemiş ve burada sergileniyor. Yanındaki 216 m2 lik Türk Bayrağı ise, 60 metrelik bir direğin ucunda dalgalanıyor. Çıkıp bir çay içmek, manzarayı seyretmek, bütün yorgunluğunuza değecektir.

 

Atatepe

 

 

 

 

 

Sol taraftakiler heykelin kalıpları.

 

 

 

 

 

Heykelin yapım hikayesi.

 

 

 

Atatepe’den Artvin manzarası.

 

Karavanı park edecek düz bir yer bulduk, hemde Atatepe manzarası var.

 

Gece yağmur bulutları yavaş yavaş şehre doğru iniyor.

 

 

Sevgiler…

Karagöl (Artvin/Borçka)

Karagöl

Borçka’ya dönüş yolunda, Karagöl tabelasını takip ettik. Yol biraz dar ama taş döşeli ve fazla iniş çıkış yok. Yaklaşık 6 km sonra koca ormanın ortasında çağıldayan bir derenin beslediği harika bir göl karşılıyor sizi. Birkaç saat kalır döneriz dediğimiz bu gölde, dolu dolu ve keyifli 2 gün geçirdik. Göl etrafında tur atabilir, mevsim uygunsa böğürtlen, çilek veya ahududu toplayabilirsiniz. Karagöl’ü Borçka Belediyesi işletiyor. Ufak bir tesis var, buradan çay veya gözleme alabilirsiniz. Eğer gerekli malzemeleri getirirseniz, mangal yakma yerleri ve masalarda mevcut. Gündüz size yetmedi çadırınızda varsa, gece burada kalarak, ateş böceklerini izlerken, suyun sesini dinleyerek Karagöl’ün keyfine tam olarak varmanız da mümkün. Biz Borçka’yı sevdik. Artvin’in diğer ilçeleri, buranın yarısı kadar güzelse, değmeyin keyfimize :)

Karagöl yolu üstünde ufak şelaleler var.

 

Su gösterisi yol boyunca devam ediyor.

 

 

 

Karagöl otoparkı :)

 

 

Gölde kayık kiralayarak dolaşabilirsiniz. Dakikası 1 TL

 

 

 

Karagöl birbirine bağlantılı iki gölden oluşuyor. Bu göl küçük olan.

 

 

 

İki gölün bağlantısını sağlayan minik dere.

 

Karavanı bu derenin kıyısına park ettik. Sabaha kadar su sesi dinledik.

 

Karavanın penceresinden.

 

 

Göl etrafında tur atarken, bazı noktalarda sulak alanlar var. Bu noktaların geçişini ahşap yürüyüş yolları ile çözmüşler.

 

 

 

Karadeniz şemsiyesi. Bunu yapmasam çatlardım :)

 

 

Köklerin bezediği patika.

 

 

 

Derenin yanındaki çıkmaz yola park ettik. Bizden başka kimse yok bu noktada.

 

 

 

 

Kahvaltıda Arhavi’den aldığımız peynir var.

 

Çamaşırda yıkadık (derede değil tabi).

 

Eğrelti otları adam boyu.

 

 

 

Bu böceği görürseniz sakın elinize almayın. Bir koku çıkarıyor evlere şenlik. Daha önce tecrübe ettim, siz etmeyin :)

 

 

 

 

 

 

Karşıda bulunan tesiste ücretsiz masalar ve çardaklar var.

 

 

 

Suyun içindeki küçük adalar. Eski ağaç kökleri.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dağ çileği topladık

 

Hemde bir avuç :) Fotoğraf çekerken bir sivrisinekte, baş parmağıma konmuş çaktırmadan işini halletmeye çalışıyor.

Sevgiler…