Siena’ya giderken, yol üstünde ilginç bir yerleşim olduğu için, uğrayıp hem yolu bölmek, hemde bu küçük Ortaçağ şehrini görmek istedik. Burası, Siena’yı Floransa’nın saldırılarından korumak için, ön savunma hattı olarak yapılmış bir yer. Küçük olduğunu duymuştuk ama, gelince yine de biraz şok olduk. Kale neredeyse kollarınızı açtığınızda, iki duvarına da değeceğiniz genişlikte :) Toplam üç sokak, iki meydan, bir kilise, ondört kule. Yine de bilinen bir yer olmalı ki, aşağıdaki otopark alanı kaleden büyük. Monteriggioni’nin çevresinde çok fazla üzüm bağı bulunduğu için, şarapçılık gelişmiş. Şarap satışı yapan 7-8 dükkan var. Şehre geç bir saatte gelince, Siena’ya devam etmeyerek, burada karavanlar’a ayrılmış otoparkta kalmaya karar verdik. Akşam olunca, park alanında bizden başka kimse kalmadı. Kalenin ışıklarının altında, sakin ve huzurlu bir gece :)
Ondört kuleye sahip surların bir bölümü
Ana giriş kapısı ve kafeler
Meydan ve Kilise
Arka kapı
Şarap dükkanlarından biri
Yerleşim yerinin büyüklüğü yemek tabağı kadar, ama yinede bir park alanı ayırmışlar.
Ne nemrut kediydi. Arkasını döndü durdu, sonunda yüzünü yakaladım , bu seferde gözünü kapattı
Kalenin etrafı bağlar ile çevrili
Çevrede, ata binme imkanı da var. Otoparkın içinde at bağlama yerleri vardı.
Demekki elma yiyerek zayıflanmıyormuş.
Küçük bir müze var. Burada bazı zırh ları giyerek, farklı silahları kuşanarak, fotoğraf çekebiliyorsunuz.
Park alanı
Karavandan kale manzarası
Ana yola 3-4 km mesafe de olan bu yeri ziyaret ederek, bir soluk alabilirsiniz. Birkaç saatinizi ayırmaktan çekinmeyin.
Şehir bir tepenin üstünde. Her yerde karavanla park etmeyin tabelası var. Karavan parkı dedikleri yer, şehre 2,5 km mesafede. Ama başka çare yok. Aracı park ettik. Karavan parkının önündeki otobüs durağını kontrol ettik ama, daha otobüse 2 saat var. Yürümeye başladık, arada yoldan geçen araçlara otostop çekiyoruz. Bir araç durdu da paçayı kurtardık :)
Karavan parkından San Gimignano’nun görüntüsü.
Şehre girişte, bizi sokak çalgıcıları karşıladı ve neşeli Caz parçaları eşliğinde ilk adımlarımızı attık.
Giriş kapısı ve çalgıcılar.
Çamaşırlar ne kadar temiz kalıyor bilemem ama, çamaşırların süpürdüğü duvarlar ışıl ışıl :)
Meydan
Eğer düşerseniz nerede durursunuz belli değil
Daracık sokaklar. Yine bir sürü kule. Okulundan, sağlık ocağına, yaşayan ve korunan şehirler. Çıkabileceğimiz en yüksek yere çıkıp, Toskana vadisi’sindeki üzüm bağlarını ve zeytin ağaçlarını seyredip, tekrar sokakları arşınlıyoruz.
Surların dışındaki parktan, surlara bir bakış
Bazı dükkanlara girip, neler var bakıyoruz. Ardından meydan da sakin bir yemek. Marketten ufak bir alışveriş ve karavana kadar tekrar otostop.
Karavan parkı. Görevli yok, otomatik ödeme makinaları ve her yerde, güvenlik kameraları var. Ara sıra, yoldan polis aracı geçiyor. Her şey otomatik
Gece
Daracık yollardan ve çiftlik evlerinin, üzüm bağlarının arasından geçen yol çok keyifliydi. Şehir 2-3 saatte dolaşılacak kadar küçük. Yemek için birçok seçenek, hediyelik eşya satan ufak tefek mağazalar da var. Yolunuz yakınlardan geçerse mutlaka uğrayın.
Lucca ile Pisa’nın arası 20 km. Sabah acele etmeden kalktık, camlardaki güneşlikleri çıkarınca sürpriz, camlar buz tutmuş :) Isıtıcı olmasa bizde donacağız. Dışarda buz, içerde sıcak çay, güzel bir kahvaltı yaptık. Kahvaltıların çoğunu karavanda yapıyoruz. (İtalyan usulü kahvaltı beni kesmedi). Navigasyon’a Pisa’da gideceğimiz karavan parkının koordinatlarını giriyoruz (eğer harita ile yol bulmak zorunda kalsak, bu iş kabus olurmuş). Karavan parkının içinde, Fransız bir karavancı var. Parkın dışında ücretsiz alanda ise, 7-8 tane karavan. Suyumuzu tamamlamak ve elektrik almak zorunda olduğumuz için paralı bölüme geçiyoruz. Yerleştikten ve elektrik hattımızı da çektikten sonra Pisa’ya doğru yollanıyoruz. Yolda, şalteri açmadığım aklıma geliyor, ama çok geç. Aküler şarj için akşamı bekleyecek :) . Kulenin bulunduğu alan, İtalya’da şimdiye kadar gördüğümüz en geniş açıklığa sahip. Etraf kalabalık, herkes kuleyi düzeltmeye çalışırken çekilmiş pozları vermek için bir çaba içinde. Farklı dillerde sağa git, sola git, sesleri ortalığı doldurmuş durumda.
Şehir surları
Uzaktan Kuleyi gördük, doğru yoldayız
İşte Pisa Kulesi
Vaftizhane
Kilisenin işlemeli kapıları
Meydanda Kafası patlamış ve kanatları kırılmış bir melek heykeli (Belki de Kulenin eğilmesine neden olan bu arkadaştır)
Kulenin inşasına 1173 yılında başlanmış. Üçüncü katın yapımı sırasında, eğilmeye başladığı anlaşılmış (ama eğilen bir kulenin yapımına neden devam edildiği anlaşılamamıştır). Pisa Kulesi, gerekli güvenlik sağlandığı için, eğimli zeminde yürümeye meraklı ziyaretçilerin çıkışına açık.
Piaaza dei Cavalieri.
Santa Caterina Kilisesi’nin Vitrayları
Küçük bir pazar alanı
Pazar yerindeki büfe
Garibaldi’nin heykeli, nehre bakıyor
Karavan parkı
Pisa, İkinci Dünya savaşında, ağır bombardıman gördüğü için, eski ve sağlam yapılar azınlıkta. Kulenin çevresinde bulduğunuz ilk sokağa dalarak, sokakları arşınlayabilir, eğer nehrin kıyısına ulaşırsanız, yakınlardaki kafelerden aldığınız nevaleleri Garibaldi’nin heykelinin gözetiminde, nehir manzarası eşliğinde atıştırabilirsiniz. Pisa’ya 1 gün yeter :)
Lucca’da bir gün kalıp Pisa’ya devam edecektik, ama şehir o kadar çok hoşumuza gitti ki, iki gün kalmaya karar verdik. Surlara yürüme mesafesinde, bir park alanına yerleştik. Surlar, eski şehri çepe çevre saran ve bozulmadan bu güne kadar kalan ihtişamlı bir yapı. Surların üzerinde eski şehrin etrafını dolaşan, yürüyüş ve bisiklet binmeye uygun çok güzel bir parkur var. Eğer bisikletiniz yoksa, birçok bisiklet kiralayan dükkan da mevcut.
Sol taraf surların dışı. Biz surların üzerindeyiz
Surların dışında, ışıl ışıl akan bir su var. Akşam üzeri bu suda balık tutan insanlar vardı.
Şehre girmek için, bu kapıları kullanmanız gerekli
Surların dışında da yürüyüş parkurları var.
Savaş ta, savunma amaçlı kullanılmak üzere yapılmış olmasına rağmen, savaş görmemiş ve günlük hayata bu kadar uyum sağlamış bir yapı daha önce görmedim.
Surların üzerinden içeriye bakış
Lucca’da da bir kule bulmayı başardık. Ama ilginçtir ki, bu kule eğik değil düz. Kulenin özelliği; tepesinde Meşe ağaçlarının bulunduğu bir terasının olması.
Meşeler kulenin tepesinde
44 metre (Meşeler hariç)
Merdivenler, bu sefer demirden
Kuleden manzara (soldaki de meşe dalı)
Şehrin temel sokak yapısı, İ.Ö.180 yılında kurulmuş Roma kolonisinin eseri. Lucca’da bir kaç meydan bulunmasına rağmen en güzeli, Anfiteatro Romano. Eğer bu alana güzel bir havada gelirseniz, keyifle kahvenizi yudumlayacağınız kafeler var.
Anfiteatro Romano (Roma Arenasını duman etmişler, bütün taşları söküp, başka yapılarda kullanmışlar. Ana meydan da meydan yani)
Kahve içebilir, yemek yiyebilirsiniz
Meydanın arka yüzü, hala eski Roma kalıntılarının izini görmek mümkün.
Ho ho hooo
San Frediano
San Martino
Kapılardaki işlemeler harika
San Michele in Foro
Pagan temaları ağırlıklı ilginç bir kilise
Lucca da öğle yemeğimizi turistlerin değil, yerli halkın gittiği bir lokantada yedik. Burada İtalyan’ların öğle molalarının neden 3 saat sürdüğünü de anladık. Hergün geldikleri yerde bile, menüden yemek seçmek 45 dk. 45 dk da garson la flört. Anca yetiyor adamlara :)
İtalyan Lokantası
Lokantanın penceresinden manzara
Palazzo Pfanner’in bahçesi
Surların arasındaki tünel sistemi
Tünellerdeki mini sergi
Serginin kapısını bu arkadaşlar bekliyor.
Yine birçok kilise var. Surlar muhteşem, küçük meydanları, kafeleri, pizzacıları, alışveriş yapılabilecek ufak dükkanları ile sıcak bir şehir.
İsminden de anlaşılacağı gibi küçük bir yerleşim :) İtalya rotasını planlarken, büyük ve herkesin bildiği noktaların dışında, daha küçük, ortaçağ kasabası havasında bazı yerleşimleri de planımıza dahil ettik.
San Miniato bir tepenin sırt hattı boyunca kurulmuş. Sağda ve solda 2 şer sıra ev, ortada da bir yol. Kaldırım bile yok :) Karavanı şehrin girişindeki otopark’a bıraktık. Küçük bir yere gelmenin ilk farkı, herkesin size selam vermesi. Gerçi, selam verecek insan sayısı da çok az, şehir neredeyse boş. Dükkanların bir çoğu kapalı. Birkaç kiliseye giriyoruz, eski sokakları arşınlıyoruz. Ardından, Roma döneminden kalma kalenin kalıntılarının bulunduğu tepeden, kuş bakışı etrafı seyrediyoruz. Geri dönüş yolunda yemek yemek için yer ararken, küçük bir pizzacı bulup, İtalya’ya geldiğimizden beri, yediğimiz en çıtır pizzaları yiyerek, karavana yollanıyoruz. Park yeri kalabalık, devamlı girip çıkanlar var. Kimsenin gözü, o dar sokaklarda park yeri aramayı yemediği için, burayı kullanıyor. Akşama doğru otoparkta sadece iki karavan ve bir kamyonet kalıyor, sabaha kadar sessizliğin ve huzurun keyfini çıkarıyoruz.
Tek kaldırımı olan cadde bu
En az 80 Yaşında bir Büyükanne, evinin önünü temizliyor
Alan çok az olmasına rağmen park için yer ayırmışlar
Heyecan dorukta, bugün İtalya otoyollarını test edeceğiz. Yol Modena’dan başlayıp Bologna’nın yanından geçiyor, tahmini 130 km. Gişelerden biletimizi aldık, sağdan, sağdan yola çıktık. Navigasyonda bir sürü uyarı ışığı yanıyor. 40 km ilerde olumsuz hava şartları, 100 km ilerde olumsuz hava şartları. Otobanın üstünde tabelalarda kırmızı İtalyanca yazılar. Sadece yazı olsa bakmayacağım, ama mavi ve beyaz kar tanesi şekilleri, ilerde neyin beklediğini gösteriyor. Pınar’da gerilmesin diye ses çıkarmıyorum. Tüneller başlıyor, ama arada 9 km ye kadar uzun olanları var. Bir tünele yağmur yağarken girdik, çıktığımızda kar vardı. Neyse ki, irtifa azalmaya ve hava düzelmeye başladı da, sorunsuz olarak Floransa’ya girdik. Eski şehre yakın bir karavan parkına giriyoruz.
Karavan parkı. Su, atık su boşaltma yeri ve güvenlik var.
İtalya’da Karavan ile konaklamak için, 4 seçeneğiniz var. ilki Kampingler; elektirik, su, banyo, çamaşır, internet gibi bütün ihtiyaçlarınızı görebiliyorsunuz. Ama büyük alan a ihtiyaçları olması nedeniyle, genelde şehirden uzaklar. İkincisi karavan parkları; su, atık su boşaltma yeri var ve bazen de elektirik alabiliyorsunuz. Genelde şehir merkezine daha yakınlar. Üçüncüsü normal otoparklar; genelde parasızlar ama hiçbir hizmet yok. Veya son olarak sokak aralarında kalabilirsiniz. Bunu yaparsanız, yerde beyaz dışında bir çizgi olmamasına dikkat edin.
Karavanı park ettikten sonra Boboli Bahçe’lerinin yanından geçerek eski şehre doğru yollanıyoruz. Hava yağışlı ve soğuk. Sokaklarda dolaşıp şehri ufaktan bir tanıyoruz. Santa Maria dell Fiore’ninin meşhur kiremitli kubbesini görüyoruz, artık Floransa bitti dönebiliriz :) . Yağmur olmasına rağmen uzun bir kuyruk var. İçeriyi görmek için kuyruğun ucuna ekleniyoruz. Dışardaki ihtişama bakınca içerisi biraz sönük kalıyor ama yine de güzel.
Ponte Vecchio köprüsü.
Köprü 1345 yılında inşaa edilmiş
İlk yapıldığında kasap, derici ve demircilerin bulunduğu bir yermiş. Bütün çöplerini nehre attıkları ve ortalığı kokuttukları için 1593 yılında yerlerine Kuyumcu ve mücevherciler gelmiş.
Bu da köprüden görünen manzara
Köprü üstündeki dükkanlar gece ışıl ışıl.
Ünlü kuyumcu Benvenuto Cellini’nin büstü. Büstün etrafındaki parmaklıklar Aşıkların astığı ve anahtarlarını nehre attığı asma kilitlerle dolu.
Dükkanların vitrinleri orjinal ahşap kepenklerle kapatılıyor.
Köprünün üstüne inşaa edilen özel geçit, Medici’lerin işleri ile evleri arasında, halkla muhatap olmadan gidip gelmeleri için.
Gece ışık gösterisi
Atlı karıncaya yetişkinler de binebiliyor :)
Palazzo Pitti sarayının köşesi (Yağmur var diye makineyi çıkarmadım. Giden olursa, tam bir fotoğraf çeksin)
Piazza dell Duomo.
Çan kulesi’ nin yüksekliği 85 metre
Ön cephe. Girmek için uzun süre kuyrukta beklemeye hazır olun.
Ana kapı, o kadar bekleyince kapıyıda çekmek lazımdı.
Duomo’nun içi
Vaftizhane’nin doğu kapıları. Ghiberti tarafından 1424-1452 yılları arasında yapılmış. Orjinalleri Museo dell’Opera Duomo’da
Brunelleschi’nin Kubbesi. Kubbe, çan kulesinden 6 m daha yüksek ve hala Floransa’nın en yüksek yapısı.
Santa Crece Bazilikası
Pazar sabahı, hedef Uffizzi Müzesi. Medici’lerin bürosu olarak yapılmış devasa bir yapı. Şimdi çok büyük bir resim ve heykel kolleksiyonuna ev sahipliği yapıyor. Açılış 08:15 (08:20 de içerideyiz) . Eğer Uffizzi’yi gezmek istiyorsanız, sakın tembellik yapmayın, erkenden gidin. Saat 10:00 gibi turlar ve guruplar giriş yapıyor ve sizi önlerine katıp götürüyorlar. Huzurlu bir tur için erken kalkın.
Merdiyenleri çıkıp kafanızı çevirdiğinizde sizi heykellerle dolu bir salon karşılıyor
Koridorun tavanındaki resimler de inanılmaz
Resimler , ana koridora bitişik onlarca salonda segileniyor. Urbino Dükü ve Düşesi
Medici Ailesi Floransa’yı 1737 yılına kadar, neredeyse 300 yıl kesintisiz yönetmiş. Bankacılık sektöründe ki başarıları, şehri bugünkü ihtişamına kavuşturmuş.
Floransa şimdiye kadar gördüğümüz en pahalı şehirdi. Bütçenizi iyi ayarlayın. Yemek yemek için Mercato Centrale (sabit pazar) mutlaka ziyaret edin. iki katlı bu yapının ayakta atıştırmalık satılan, hal ve kasapların bulunduğu alt kısmı pazar günü kapalı, ama üst kat açık.